Hiristiyanlığın
Yayılması ve Koloniyalizm : Kuzey Kafkasya da Ruslar 1550 – 1800*
Michael
Khodarkovsky
Journal
of Modern History, Vol. 71, No.2. (Jun. 1999), pp. 394 – 430, By
University of Chicago Press
http://intersci.ss.uci.edu/wiki/eBooks/Articles/Russian%20Caucasus%201550-1800%20Khodarkovshy.pdf
Yaşlı
Rusya! Gerçekten Avrupanın kapsamındamı.Ben daima Coğrafyacıların
bir hatası olduğunu düşündüm. (Alexander Pushkin)
1820 askeri işgalinden
önce Rusya'nın Kuzey Kafkasya daki koloniyal politikaları akılcı
sayılabilecek bir şüphecilikle karşılanmıştır. Gerçekte
Rusya'nın emperyal boyutları ve koloniyal tecrübeleri, konuya
odaklı sürekli tekrarlayan incelemelerin konusu olabilmesi için
yavaştır ve henüz kapsamlı koloniyal çalışmalar alanına
entegre olamamıştır. Erken dönem Rus emperyalizmi konusu erken döneme ait kaynak kıtlığı ve hiçbir zaman doğruluğu
garanti edilemeyen son dönemlerin duruma çok daha uygun olduğu
varsayımı nedeniyle 19. ve 20. yy Rusya emperyalizmi kapsamında
incelenmiştir.(1)
Ondokuzuncu (XIX.) yüzyıl öncesindeki Rusya'nın
Kafkaslarda ve diğer güney ve doğu bölgelerine yayılımının
gelişigüzel, spontane ve denetlenmeyen bir tarzda olduğuna
inanılır. Ben bu makalede, dönem içinde kolonizasyonun motivasyon
kaynakları ve politikalarının değişmesine rağmen Rusya
hükümetlerinin bölgedeki kolonizasyon çalışmalarının hem
kasıtlı hemde tutarlı olduğunu göstereceğim. Ayrıca Rusyanın
Kafkasyadaki koloniyal faaliyetlerinin güney ve güneybatı sınır
bölgelerindeki faaliyetlerinin tipik bir örneği olduğu iddiasında
bulunmamızı sağlayacak kanıtlar bulunmaktadır ancak Rusyanın
koloniyal modelini çıkarmaya yönelik daha detaylı tartışma
şimdilik daha sonraki bir fırsatı bekleyece(2).
Rusya'nın Kuzey
Kafkasya da öncelikli hedefi ilk başlardan beri jeopolitik
olmuştur. Rusya Kazan ve Astrahan'ı işgal ettikten sonra eski
Altınordu devletinin yöneticilerinin mantığını benimsedi ve
Sibarya'dan Kuzey Kafkasya'ya kadar pek çok bölgeden yerel halklar
Rusya'yla ticari ve askeri işbirliği isteklerini iletmek üzere
temsilciler gönderdiler. Bu kapsamda 1557 de Kabardey Prensi Temriuk
-ki kız kardeşi daha sonraları IV. İvanın ikinci karısı
olacaktır- un temsilcisi Rusya'ya ulaştı. Rusyanın yerli halkla
ilişkisi asırlar boyunca pek değişiklik göstermedi, Temriku'n
emrine bir Rus görevli ve 500 kişiden oluşan bir müfreze tahsis
edildi. Bu birlik Temriuk'a Kabardey içindeki rakiplerine boyun
eğdirmede ve Kırım Hanından ve Dağıstan'ın Şamkal'ından
(Kumukların baş yöneticisi) korunmasında destek olacağı
anlamına geliyordu. Birkaç yıl sonra Temriuk kendini Rusya'nın
askeri gücüne güvenmekten başka çaresi kalmamış bir şekilde
buldu ve korunmak için Terek nehrine kale inşa edilmesini rica
etti. Kısacası bir süre sonra topla, tüfekle donatılmış
askerler Terek Kalesine gönderildiler (Terki, Terskii gorodok)3.
Bugünkü
Dağıstan'ın kuzeyini oluşturan Kuzey Kafkasya'nın kuzeydoğu
ucundan Rusya'nın bölgenin içlerine yayılması 1560 larda başladı.
1800 yılı itibarıyla Kuzey Kafkasya havzasının büyük kısmı
Rusya İmparatorluğunun sınırları dahilinde idi, ve Hazardan
Karadeniz'e kadar sıkı tahkimatlar yapılmaya devam edildi, yerli
halkın yaşadığı dağ etekleri ve yamaçları Rus yerleşimcilerle
dolduruldu.
Bu makalede
onaltıncı yüzyılda sınır ötesi bir ülke olan Kuzey
Kafkasya'nın onsekizinci yüzyılda Rusya İmparatorluğunun sınır
hattına dönüşmesinin bazı özelliklerini irdeleyeceğim. Kuzey
Amerikanın tam tersine Kuzey Kafkasya'nın ilhakı yavaş ve çok
çetin olmuştur, Kuzey Amerika çok kısa sürede ilhak edilmiş,
yeniden iskanlar ve katliamlar yapılmışdı. Moskova'nın bilgi
eksikliği, Coğrafyanın çetinliği, müslüman olan yerli halkın
direnci ve komşu müslüman ülkelerin desteği Kuzey Kafkasya'nın
kısa sürede işgal edilmesine imkan vermemiştir.
İlk başta Rus
devletinin ihtiyacı topraklarına değil, yerli halkın sunacağa
hizmete idi. Onlar Rusya'nın sadık elemanları olmalıydı ve
tahkime ve iskana devam ettiği çalkantılı güney sınırlarında
düzensiz ordu şeklinde görevlendirebilmeliydi. Çünkü bölgenin
büyük kısmı yerli halkın mevsimlik otlak olarak kullandığı
steplerden oluşuyordu, dolaysıyla Rusya nın bölgenin boş
olduğunu söyleyip işgal etmesi pek de zor olmayacaktı.
Onsekizinci yüzyıl sonları itibarıyla toprakların ve doğal
kaynakların dağılımı ve sömürülmesi Rusya'nın kolonizasyon
projesinde önem kazanmaya başladı.
Rusya'nın Kuzey
Kafkasya'daki kolonileşme hareketi diğer imparatorlukların
kolonileşme hareketlerinin aynısıdır. Yerli liderlere imtiyazlar
sunmak, iyi sonuçlar vermediğini
bilindiği halde yerel hizipleri yönlendirmeye çalışmak. Rusya'nın genişlemenin ilk safhalarında çok az
seçeneği vardı, fakat yerli halkların politik güvenlerini temin
için dolaylı kurallara yaslanması gerektiğini biliyordu. Onsekizinci yüzyıl
ortalarında Rus askeri gücünün varlığı, kolonistlerin gelmiş
olması ve yerel halkın Rusya'ya ticari bağımlılığının sürüyor
olması ilhak edilen topraklarda artan
ölçülerde doğrudan kural koyabilme ve halka boyun eğdirme imkanı
verdi. 1790 larda Rusya'nın yasalarını ve yönetim sistemini
tanıtmak için yerel ve sınır mahkemelerinde geçerli bir sistem
kurdu.
Rusya'nın
kolonileştirme araçları temelde batınınkilerden farklı
değil ama çoğu kez farklı amaçlarla kullanılıyor. Avrupa'nın
Amerika ve Asya'daki koloniyal projeleri ticari çıkarlara odaklıyken
Rusya'nın Kuzey Kafkasya daki koloniyal çalışmaları hükümetin
jeopolitik çıkarlarına odaklıydı. Avrupa'nın büyük şirketleri
Hudson Bay ve Duch veya British East India yı örnek verebiliriz.
İkincisi 1858 de İngiltere ülkeyi devralıncaya kadar ayakta
kaldı. Rusya tarihinde bununla kıyaslanabilir sadece iki olay
cereyan etmiştir, birincisi 1560 larda Sibirya'nın
kolonileştirilmesinde tüccar Straganovs ailesinin kullanılması,
ikinciside Bir Rus-Amerikan şirketinin 1799 dan 1867 e kadar
Alaska'yı yönetmesi için görevlendirmesidir ve sonunda Amerika'ya
satılmıştır. Rusya'nın Kuzey Kafkasya'yı kolonileştirme
çalışmaları tamamiyle bir hükümet girişimidir.
Rusya'nın Kafkasya'daki genişlemesiyle ilgili karşı konulamaz Rus ordusunun sürekli
saldırıları, zaman zaman yükselen yerli halkın isyanı gibi bir
resim çiziliyor(5). Kuzey Kafkasya bölgesinin üç imparatorluğun
– Osmanlılar, Persler ve Ruslar- yarıştığı bir bölge olarak
tanımlamak daha doğru olacaktır. Ancak bu yaklaşımda yerli
halkları büyük emperyal oyunda ustaların piyonları durumuna
itecektir ve olayın karmaşıklığına helal getirecektir.
Bu
makalede alternatif bir yaklaşım olarak bölgenin iki farklı
dünyanın karşılaştığı alan olarak görülmesini öneriyorum:
Bir tarafta politik organizasyonu ilkel, ekonomisi hayvancılık ve
çiftçiliğe dayanan, pagan ve müslüman dünyasının
katmanlarından oluşan yerli halk; diğer tarafta ise bürokrasisi,
askeri gücü, Aydınlanma akımının verdiği güç, jeopolitik
ilgi ve misyönerlik tutkusuyla bölgeye gelen hükümran Rusya
devleti. Sonrasında Rusya devleti yer, zaman ve yarış kurallarını
nasıl kendi amaçlarına uygun hale getirdi?
BOZULMUŞ
AYNALAR
Rusya'nın
kolonileşme tarihi bozulmuş algıların, yanlış yorumların ve
karşılıklı yanlış anlamaların tarihidir. Hem Rusya devleti
hemde yerli halkların varsayımları yanlıştı ve bunun bir sonucu
olarak beklentileri de gerçekçi değildi. Her iki tarafta uygun
retorikler kullanarak kendi amacına uygun bir karşı taraf imajı
oluşturmaya odaklanmıştı. Rusya'ya göre yerliler önceleri
sadakatsiz unsurlardı, sonraları ise vaftiz edilmeye ve
çağdaşlaşmaya ihtiyacı olan vahşi yabaniler. Karşı tarafa, Kafkasların tepesindekilere göre ise Rusya bir yerel liderin diğer
yerel lidere karşı kullanabileceği askeri bir güçtü. Daha
sonraları, Rusya askeri olarak yenilmezliğini ispatladıktan
sonra,Ruslar ''inançsız hıristiyanlardı'' ve İslam adına karşı
durulmalıydı(6).
Hikayemizin
baş aktörleri, Ruslar, kuzey Dağıstanın Kumukları ve
Kabardeylerdir.1784 lere kadar Kafkasya dan sorumlu general P.S.
Potemkin Rus yöneticilerine geçtiği notları şöyle sonlanıyordu:
''Ve Kafkas halkları arasında bir farklılık yok gibidir, bu
nedenle sadece Kabardey'lerin özelliklerini yazarak hepsini
tanımlamış oluyorum.''(7) Oysa Kafkas halkları arasında
genaralin sandığından daha önemli farklılıklar var.
Kabardey'ler
Adige alt gurupları arasında en baskın olanıydı ve Kuzey
Kafkasya'daki halklar arasında en güçlü ve nüfus olarak en
kalabalık olanıydı, bütün sınır komşuları tarafından da
Çerkes (circassian) olarak bilinirdi. Komşularının dili olan
Turk-Moğol dil gurubundan tamamen farklı Kafkas Dil Ailesinin özgün
dil gurubu olan Abhaz-Adige dilini kullanmaktaydılar. Terek
ırmağının güneyi, Kuzey Kafkasya'nın merkez ve kuzeydoğu
bölgeleri Büyük ve Küçük Kabardey olarak Kabarda (Kabardey) nın
egemenlik alanıydı. Güneydoğusunda köy tipi yerleşimlerde
İnguş,Oset, Çeçen ve Balkar toplulukları yaşıyordu.
Kuzey
Dağıstanın Turki gurubu Kumuklar Kuzeydoğu ucunda sıkışmış
şekilde yaşıyordu. Yöneticileri, yani Shamkhal (Han), yönetim
organlarıyla birlikte Tarki şehrinde yaşıyordu. Kırım -Hanın
temsilcisi niteliğinde idi ve şeyhül-islamda- dini lider- Tarki de
yaşıyordu. Kumuk Hanının sınırlandırılmış yetkilerine
rağmen Kumuk'ların diğer Kafkas halklarına göre daha karmaşık
ve daha merkezi bir siyasi yapılanmaları vardı.
Bölgenin
diğer halkalarının fragmanlaştırılmış guruplardan oluşan bir sosyal yapıya sahiplerdi. Bazılarında Kabardey'lerde olduğu gibi
toplum farklı sosyal guruplardan oluşuyordu. Soyluları pshi ve uork olmak üzere iki guruba ayrılmıştır, Ruslar bunları prens
ve özden olarak adlandırır. Prenslere büyük saygı duyulur ancak
hiçbiri bir diğerlerini yönetmek üzre bir üst yetki ile
donatılmaz. Rusların özden terimini kullanmaları manidardır, özden Kumuk ve diğer Turki(balkar, Karaçay) gurupların soyluluk
ünvanıdır, uorklar arasındaki farklılıkları çok iyi
tanımlamış olan Kabardey'ler ve Adıgeler bu terimi kullanmazlar,
bu Rusların yeni karşılaştıkları bir toplumu önemsemediklerini
ima eden bir adlandırmadır. Ruslar uzun süre varsaydıklarından
çok daha karmaşık olan Kabardey'lerin sosyal yapısandan bihaber
kaldılar ve ancak 1820 nin başlarında Kabardey soyluluk sınıflamasının
incelikleri hükümetin yönetim dilinde yerini aldı (8).
Soylular
fethettikleri komşu halklardan aldıkları haraç ve ganimetler ve
köylülerin verdiği vergiyle yaşıyorlardı. Soylular sürüleri
ve atlarıyla yükseklerde güçlendirilmiş kale köylerde yaşarken,
özgür köylüler daha aşağılardaki verimli platolarda ve
vadilerde çiftçilik yapıyordu. Köylülerin bu şekilde ki
bağımsız yaşamı savunma karşılığı olan gelir vergilerini
ödedikleri sürece devam ederdi
Bölgenin
diğer halklarının pek çoğu sosyal farklılıklarla demokratik
veya akrabalık anlayışına dayalı bir yapılanmaya sahipti. Örnek
olarak Çeçenleri alırsak, özgür bir topluluktu, köyler veya
klanlar arasındaki birlik akrabalık, egemenlik veya karşılıklı
yemin ile sağlanıyor, genel konularda yaşlılar meclisi karar
alıyor, en iyi savaşçılarda saldırı ve savunma durumlarında
komuta ediyordu. Ruslar Çeçen adını da Kabardey'lerden
öğrendiler, Onlar Şeşen veya Çeçen (köyün adı) diyorlardı.
Kumuklar ise Michik veya Mischik (nehir adı) diyorlardı ve
Gürcülerde onları Kisty olarak bilirlerdi. Çeçenlerde
kendilerine Nakhchi veya ''halk'' (people) diyorlardı. Ruslar tekil
yöneticisi ve devleti olmayan bir halkı hayal bile edemiyorlardı.
Kafkasya Governörü P.S. Potemkin için, geç 18.yy da Çeçen ve
Kumuk denilen gurupların bu adlarla anılan birer ulus
oluşturmadıklarını, her köyün kendi şefi (vladelets)
tarafından kendi yasalarıyla yönetildiğini görmek neredeyse bir
vahi niteliğinde olmuştur.(9)
Tahmin
edilebileceği gibi,siyasi, sosyal ve dil farklılıkları karşılıklı
olarak doğru algılanmayı güçleştirmiş, yıllar süren
ilişkilerinde birbirlerini tanımaları mümkün olmamıştır.Merkezi
yapıya sahip Rus devlet sistemini anlamakta ki derin yanlışlıklar
ihanet niteliğindedir, Shemakha Hanı 1653 de Astrakhan governörüne
yazdığı mektupta onu yetkileri kendisininkine benzeyen bir
vladetel olarak nitelemiştir, 1717 lere gelindiğinde Dağıstan
Shamkhalı Adil Giray Peter I'e mektubunda Terk governörünü
''devletinize tabi bir Terk Prensi'' şeklinde nitelemektedir.(10)
Yanlış
anlamaların diğer bir genel kaynağı da tercümelerdir, yerliler
anlaşmaların içeriği konusunda ancak yüzeysel bilgilere sahip
olabiliyorlardı, anlaşma metinleri diğer belgelerde olduğu gibi
önce Tatarca ya (Asyanın bir bölümünün lingua frankası)
sonrada yerel dillerden birine çevriliyordu. Tercüman kıtlığı
kronik bir problemdi, ve yerel govornörler sık sık shamkhala,
Gürcistana, Çerkesyaya ve diğer yerlere gönderecek tercümanların
olmamasının egemenlik sorununa büyük zararlar verdiğinden
şikayet ederlerdi.(11) Tercümelerde yetersizlikten kaynaklanan
yanlışlıkların yanında kasıtlı olarak tercüme edilmeyen veya
yanlış tercüme edilenlerde vardı. Örneğin yerel liderler
kendilerini Çar ile denk tutarlardı, tercümelere de ise egemen
hükümrana yalvarıyor veya ricada bulunuluyormuş gibi yazılıyordu.
Bir
örnek amaca yönelik tercümelerin dilsel hatalar kadar korkunç
politik ve dini konularda da olumsuzluklara neden olduğunu
gösterecektir. 1596-99 da Rus elçiliğinin Gürcistan ziyaretinde
gürcü tercümanın ölmüş olması nedeniyle Gürcülerin
Moskova dan Rusça olarak gelen mektupları okuyamadıkları ortaya
çıktı. Gürcüler Rus elçisinden Kral Alexander'a mektupların Türkçe tercümeleri ile gelmeleri ricasında bulundular. Gürcülerde
bunları Türkçeden Gürcüceye çevireceklerdi. Elçi cevabında
tercümanlarının Türkçe bildiğini ancak ümmi olduğunu Rusça
veya Türkçe okuyup yazamayacağını bildiriyordu. Elçi ek olarak
şunuda bildirmek idi: Mektuplarda kutsal kitaplardan pek çok ilahi
deyim bulunmaktadır, bu terimler Türkçe de bulunmadığı için
Türkçe tercümanımız bunları tercüme edemez. Gürcüler ısrarcı
oldular ancak Ruslar şimdiye kadar böyle bir şey yapılmadı, hiç
kimse bir metni düzgün olarak üç dile çeviremez diyerek ret ediyorlardı. Sonunda çaresiz kalan Gürcüler, metni ilahi
terimleri atlayarak ana konusunu okumalarını ve tercümanında bu
kısımları Türkçeye çevirmesini önerdiler, Ruslarda bu öneriyi
kabul ederek bir sonuca ulaşabildiler (12). Rus elçisinin 1596 da
duyurduğu üç dilli iletişim 19.yy da Rus otoritelerinin
yerlilerin Rusça bilgisine güven gösterinceye kadar yerlilerle
iletişimin tek yolu olmaya devam etti.
Çoğu
zaman içeriğini bilmeden imzalamaları bekleniyordu,yerel
soyluların hemen razı olmak için nedenleri vardı. Ruslarla
yapılan anlaşmalara genellikle cömertçe yapılan ödemeler ve
hediyeler eşlik ederdi. Hazine tam takırken bazı maddi imkanlar
sunmadan yerel soyluların imza atmalarının zor olduğunu Ruslar
öğrenmişlerdi(13).
Yanlış
adlandırmalar, yanlış anlamalar, yanlış temsiliyetler bir merak
konusu olmanın ötesinde bir önemdeydi. Karşılıklı olarak
birbirleri hakkında yanlışlardan oluşan tanımlar
geliştirmişlerdi. Her biri karşı tarafa kendi kültürel ve
politik sisteminin penceresinden değerlendiriyordu. Karşı tarafın sistemini kendi sisteminin bir projeksiyonu olarak görüyordu. Sonuç olarak
Rus hükümetinin bölgedeki politikalarını başkentten yayılan
komutlar kümesi olarak görmek yeterli olmaz, aynı zamanda
sözcüklerin ve özgün özelliklerin yarışında bölgeye ve
halkına bunları kabul ettirmek de gerekiyordu.
ÇAR'IN
TEBASI veye MÜTTEFİKİ OLANLAR ?
Yerel
halklarla ilk karşılaşmalarından itibaren Ruslar yerel liderlerin
Çara bağlılık yemini etmeleri konusunda çok ısrarcı oldular.
1589 da Moskovanın emriyle Trek kale komutanı Kumuk Shamkalına
'Çara bağlılık ve himaye isteğini bildiren dilekçe ve elçilerini hemen yollamalarını, bunun gerçekleşmemesi halinde güvenliğimizi
ve istihkakımızı düşünmeyen Shamkalı uyarmakla
görevlendirilmiş büyük bir askeri birlik hazır beklemektedir.'
uyarısında bulunuyordu.14
Hristiyan
olmayanların uşak olan statülerine şart denen içinde yerlilerin
yükümlülüklerini sıralayan maddelerden oluşan ve detaylı hali Rusça olarak hazırlanan metinle resmiyet kazandırmakta idi ve
Çarın tebası olarak tescillenmekte idi. Yerli soylular
antlaşmaya imza atıncaya kadar veya müslüman iseler Rusların
nezaretinde Kurana el basıp yemin edene kadar oğullarını ve
akrabalarına Ruslara rehin olarak verirler. Hiristiyanlar
söz konusu olduğunda bile Rusyanın üstünlüğünün tartışılması
söz konusu bile edilemezdi, 1588 de Gürcistan kralı Alexander
Moskova elçilerinin de yargıç huzurunda çara bağlılık yemini
etmelerini önerdiğinde ret edilmiş ve kayıtsız şartsız çarın
hizmetkarı olduğunu ilan etmesi istenmişti (kholop gosudarev)16.
Ancak
yerliler durumu bu şekilde anlamıyorlardı. Onlar Rusya ile münasebetlerini barış anlaşması anlayışıyla karşılıklı
sorumluluklar yüklenen müttefikler çerçevesinde görüyorlardı.
Onlar Rusya'nın sınır yerleşimlerine saldırmama ve düşmanlara
karşı Rusya'ya destek vermeyi taahhüt ediyor ve karşı taraftan da
askeri yardım, meralarında ve av bölgelerinde saldırıya
uğramayacaklarının güvencesini bekliyorlardı. 1589 da Rusya
Kabardey lideri Alkas dan rehineleri göndermesi ve bağlılığını
ilan etmesi ültimatomunu verdiğinde aldığı cevap ''Ben oldukça
ileri bir yaştayım, şimdiye kadar bütün insanlar sözlerime
inandı, ne rehine verdim nede yemin.''olmuştu. Rusya'nın ısrarları devam
edince Alkas Özdenleriyle konuyu görüşerek Rusya ile barış
içinde olma kararı alarak Moskova'nın yıllık ödeme yapması, halkının nehir boyunca avcılık ve taşımacılık özgürlüğünün olması ve düşmana karşı destek verilmesi halinde Trek Kalesine temsilcilerini yerleştireceğini bildirdi. Fakat Rusya
bunu şöyle anlayacaktı: Alkas bağlılığını ilan ediyor ve
teminat olarak Terk de tutulmak üzere rehinelerini gönderiyor. Bu
yanlış anlamanın kısa sürede neden olacağı anlaşmazlık da
şaşırtıcıydı. Bir kaç yıl sonra Alkas Rusya'nın egemenlik
hakkından doğan rehinelik hakkını ihlal etmekten sanık
olacaktı17. 1714 de hükümet Kuzey Kafkasya daki politik
durumun daha gerçekçi bir değerlendirmesini isteyince bir
kafkasyalı ve bir Rus askeri memur, Prens Alexande
Bekovich-Cherkasskii, birlikte Peter I'e açıkca şöyle yazdılar:
''Bu insanlar (Kabardeyler) hürdür ve hiç kimseye boyun
eğmediler''18.
Bu
durum uşaklık ilişkilerinin kafkasyanın bazı halkları
tarafından bilinmediğinden dolayı oluşmamıştı. Erken
ondokuzuncu yüzyıl Kabardey etnograflarından Shora Nogmov dağlılar
arasındaki hiyerarşiyi ince detaylarıyla anlatmakta ve kabardey
olmalarına rağmen dağlıların bazılarının Kabardeylere çeşitli adlar altında
haraç(vergi) ödediklerini belirtmektedir.19 Kabardeyler neden kendilerine yıllık bağış ve maaş ödemeleri yapan Rusyanın bir unsuru olarak görsünler, -bir çeşit erken
modernite dönemi dış yardımı- tersi söz konusu olmadığı halde? Prens
Bekovich-Cherkasskii Kumukların Perslerle ilişkilerini Peter I'e
anlatırken şöyle demekte: ''Ve orada herkes bu insanlardan
korkmakta, özelliklede Persler, güvenliklerinin temini için Kumuk
prenslerine ve Shamkhal'a maddi yardımda bulunmkta, - Shamkhal
bunu bağış olarak adlandırıyordu. Ve her yıl Şah Kumuk
yöneticileri için büyük harcamalar yapıyordu.''20
Yerel
liderler Rusya hükümetinin daha üstün bir role sahip olduğunu
kabul ettiklerinde bile ilişkilere bakışları kendi toplumsal
kuralları çerçevesinde olmakta idi. 1779 da Rusyanın askeri
saldırısıyla yüzyüze gelindiğinde Büyük Kabardey soyluları
biat etmeyi ret ederek, geleneksel olarak Rusyanın korumasına
mazhar olduklarını, bunun ticaret ve seyehat müttefikliği
çerçevesinde olduğunu asla Rusyanın bir unsuru statüsünde
olmadığını ilan edeceklerdi. Sonunda Rus birlikler Kabardey'e
girince Kabardeyler barış istemek ve koşulsuz sadakat sözü
vermekten başka seçenekleri olmayacaktı.21
Çok
şaşırtıcı olan ister yerel elitleri ikna şeklinde ister
doğrudan askeri saldırı şeklinde olsun Rusya'nın siyasi bağlık
ısrarında hep hayal kırıklığına uğramış olmasıdır. Her seferinde yerliler ''egemen güce verilen hizmet sözünü tutmama'' fiili ile
suçlanacaklardı ve egemene bağlılık sözleşmesinin özü
korunarak yerel liderler yeni bağımlılıklar için imzaya
zorlanmışlardır. Kaberdeyler de sıklıkla Rusya yı askeri
desteğin gecikmesi veya söz verilen bağış ve hediyelerin zamanında
verilememesi nedeniyle Rusya'yı sözleşme hükümlerine
uymamakla suçlayacaktı ve bu durum bir kısır döngü halini alacaktı.
*My thanks to Ralph Austen, Seymore Becker, Elliott Gom, Valerie Kivelson, Victor Lieberman, Ronald Suny, the anonymous reviewers of this journal, and the participants of the seminars at the Kennan Institute of the Woodrow Wilson Center in Washington, D.C., and the Davies Center for Eurasian Studies at Harvard University for their helpful questions and Comments.
1.Among the most influential articles on the subject are Marc Raeff, “Patterns of Rusian Impen'al Policy toward the Natíonalities,” in Soviet Nationality Problems, ed. Edward Allworth (New York, 1971), pp. 22-42, and a particularly insightful essay by Si Frederick Starr, “Tsarist Government: The Imperial Dimension,” in SovíetNationalz'ty Policies and Practices, ed. Jeremy R. Azrael (New York, 1978), pp. 3-38. More recent
works are by Andreas Kappeler, ed., Russland als Welvölkerreich. Entstehung, Ge-schichte, Zelfall (München, 1992); and Daniel R. Brower and Edward J. Lazzerini, eds., Russiak Orient: Imperial Borderlands and Peoples, 1700-1917 (Bloomington, Ind., 1997).
2. This preliminary conclusion is based on my own manuscript, “From Frontier to Empire: A History of Russia’s Southern Frontier, 1480-1780s.”
3. Kabardino-russkie otnosheniía v 16-18 vv. Dokumenty í materíaly, 2 vols. (Moscow,
1957), Local rulers and chiefs frequently asked to have a fort built for their protection.
4. Bernard Cohen contrasts the British experience in North America and India, Colonialism and Its Forms of Knowledge: The British in India (Princeton, NJ., 1996), p. 57.
5. For a detailed account of the political history of the North Caucasus in the sixteenth and seventeenth centuries, see E4 N. Kusheva, “Politika russkogo gosudarstva na Sevemom Kavkaze v 1552-1572 gg,” Istoricheskie zapiski 34 (1950): 236-87, and Narody Severnogo Kavkaza i ikh sviazi s Rossieí, vtoroia polovina 16v. gody I 7 veka (Moscow, 1963); and N. A. Smirnov, Politika Rossii na Kavkaze v 164 9 vekakh (Mos-
cow, 1958). Some highly tendentious local histon'es appeared throughout the 19505 and 1960s, when Soviet historiography was given the tasks both of producing separate histories of the peoples of the USSR and of justifying their historical connections to Russia; See, for instance, Istoriia Kabardy (Moscow, 1957); Istoriia Dageszana (Moscow, 1967);and OCherki istorii Karachaevo~Cherkessií (Stavropoï, 1967), vol. 1. The most recent Istoríia narodov Severnogo Kat/kaza s drevneishíkh vemen do kontsa 18 v. (Moscow, 1988) is far better than the preceding products of Soviet historiography, but it stops short in its attempt to shake off the ideological baggage of the past. In contrast to the historians, the Soviet ethnographers produced far more interesting and sophisticated studies of the region; see M. O. Kosven, Emografiia i istoriia Kavkaza (Moscow, 1961); V. K. Garda- nov, Obshchestvennyi stroi adygskikh narodov (Moscow, 1967); and N. G. Volkova,
Etm'cheskiì sostav Severnogo Kavkaza v 18nachale 20 veka (Moscow, 1974). Several historical monographs in Turkish are not very different from their Russian counterparts in their equally biased presentation ofthe regions history from an anti-Russian and pro~Turkish point of View; see M. Fahrettin Kirzioglu, Osmanlilarin Kafkas-elleri’nifethi (1451-1590) (Ankara, 1976), and Cemal Gökce, Kaßazsya ve Osmanli Imperatorluguï
nun Kajkasya síyaseti (Istanbul, 1979). In western historiography, the history ofthe North Caucasus before the nineteenth century remains virtually unknown. Two recent exceptions are Ch. Lemercier-Quelquej ay, “La structure sociale, politique et religieuse du Caucase du nord au 16 siècle,” Cahiers du Monde Russe et Soviétique 25, nos. 2-3 (1984): 125-48; for the English version ofthe same article, see Lemercier-ue1quejay’s “Cooptation of the Elites of Kabarda and Daghestan in the Sixteenth Century,” in The North Caucasus Barrier; ed. Marie Bennigsen Broxup (London, 1992), pp. 18-44; and Thomas M. Barrett, “Lines of Uncertainty: The Frontiers of the North Caucasus,” Slavic Review 54, no. 3 (1995): 578-601.
cow, 1958). Some highly tendentious local histon'es appeared throughout the 19505 and 1960s, when Soviet historiography was given the tasks both of producing separate histories of the peoples of the USSR and of justifying their historical connections to Russia; See, for instance, Istoriia Kabardy (Moscow, 1957); Istoriia Dageszana (Moscow, 1967);and OCherki istorii Karachaevo~Cherkessií (Stavropoï, 1967), vol. 1. The most recent Istoríia narodov Severnogo Kat/kaza s drevneishíkh vemen do kontsa 18 v. (Moscow, 1988) is far better than the preceding products of Soviet historiography, but it stops short in its attempt to shake off the ideological baggage of the past. In contrast to the historians, the Soviet ethnographers produced far more interesting and sophisticated studies of the region; see M. O. Kosven, Emografiia i istoriia Kavkaza (Moscow, 1961); V. K. Garda- nov, Obshchestvennyi stroi adygskikh narodov (Moscow, 1967); and N. G. Volkova,
Etm'cheskiì sostav Severnogo Kavkaza v 18nachale 20 veka (Moscow, 1974). Several historical monographs in Turkish are not very different from their Russian counterparts in their equally biased presentation ofthe regions history from an anti-Russian and pro~Turkish point of View; see M. Fahrettin Kirzioglu, Osmanlilarin Kafkas-elleri’nifethi (1451-1590) (Ankara, 1976), and Cemal Gökce, Kaßazsya ve Osmanli Imperatorluguï
nun Kajkasya síyaseti (Istanbul, 1979). In western historiography, the history ofthe North Caucasus before the nineteenth century remains virtually unknown. Two recent exceptions are Ch. Lemercier-Quelquej ay, “La structure sociale, politique et religieuse du Caucase du nord au 16 siècle,” Cahiers du Monde Russe et Soviétique 25, nos. 2-3 (1984): 125-48; for the English version ofthe same article, see Lemercier-ue1quejay’s “Cooptation of the Elites of Kabarda and Daghestan in the Sixteenth Century,” in The North Caucasus Barrier; ed. Marie Bennigsen Broxup (London, 1992), pp. 18-44; and Thomas M. Barrett, “Lines of Uncertainty: The Frontiers of the North Caucasus,” Slavic Review 54, no. 3 (1995): 578-601.
6. There is a substantial literature on colonialism as a cultural enterprise. See among others Nicholas Dirks, ed., Colonialism and Culture (Ann Arbor, Mich., 1992); Patricia Seed, “Colonial and Postcolonial Discourse,” in latin American Research Review 26, no.3 (1991): 181~200g Jean Cornaroff and lohn Cornaroff, 0f Revelation and Revolution: Christianity, Colonialism and Consciousness in South Afŕica (Chicago, 1991), vol. l;
Yuri Slezkine, Arctic Mirrors.' Russia and the Small Peoples of the North (Ithaca, 1994), and “Naturalists versus Nations: Eighteenth Century Russian Scholars Confront Ethnic Diversity,” in Brower and Lazzeríni, eds., pp. 27-57 (n. 1 above); Michael kovsky, ‘Ignoble Savages and Unfaithfui Subjects’: Constructing Non-Christian Identities in Early Modern Russia,” in Brower and Lazzerini, eds., pp. 9-26.
7. Kabardíno-russkíe otnosheniia, 2:364, no. 256 (see n. 3).
Yuri Slezkine, Arctic Mirrors.' Russia and the Small Peoples of the North (Ithaca, 1994), and “Naturalists versus Nations: Eighteenth Century Russian Scholars Confront Ethnic Diversity,” in Brower and Lazzeríni, eds., pp. 27-57 (n. 1 above); Michael kovsky, ‘Ignoble Savages and Unfaithfui Subjects’: Constructing Non-Christian Identities in Early Modern Russia,” in Brower and Lazzerini, eds., pp. 9-26.
7. Kabardíno-russkíe otnosheniia, 2:364, no. 256 (see n. 3).
8. V. K. Karganov, Obshchestvennyi stroi Adygskikh narodov (Moscow, 1967), pp. 180*81. Incidentally, the term uzden is found in Codex Cumanicus as early as the fourteenth century (Max Vasmer, Russisches Etymologisches Wörterbuch, 3 vols. [Heidelberg, 1958], 3:177). The original social terms were either turklñed or russiñed in contemporary Russian translations and often were rendered incorrectly (G. Orazaev,
“Tiurkoiazychnye dokumenty iz arkhiva Kizliarskogo komendanta-istochník p0 sotsial’noek0nomicheskoi ìstorii narodov Severnogo Kavkaza,” Istochnikovedenie i tekstologiìa Blizhenego i Srednego Vostoka [Moscow 1984], p. 182).
“Tiurkoiazychnye dokumenty iz arkhiva Kizliarskogo komendanta-istochník p0 sotsial’noek0nomicheskoi ìstorii narodov Severnogo Kavkaza,” Istochnikovedenie i tekstologiìa Blizhenego i Srednego Vostoka [Moscow 1984], p. 182).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder