27 Haziran 2013 Perşembe

Kuzey Kafkasya da Ruslar 1550 – 1800* BÖLÜM I

Hiristiyanlığın Yayılması ve Koloniyalizm : Kuzey Kafkasya da Ruslar 1550 – 1800*
Michael Khodarkovsky
Journal of Modern History, Vol. 71, No.2. (Jun. 1999), pp. 394 – 430, By University of Chicago Press
http://intersci.ss.uci.edu/wiki/eBooks/Articles/Russian%20Caucasus%201550-1800%20Khodarkovshy.pdf

          Yaşlı Rusya! Gerçekten Avrupanın kapsamındamı.Ben daima Coğrafyacıların bir hatası olduğunu düşündüm. (Alexander Pushkin)

1820 askeri işgalinden önce Rusya'nın Kuzey Kafkasya daki koloniyal politikaları akılcı sayılabilecek bir şüphecilikle karşılanmıştır. Gerçekte Rusya'nın emperyal boyutları ve koloniyal tecrübeleri, konuya odaklı sürekli tekrarlayan incelemelerin konusu olabilmesi için yavaştır ve henüz kapsamlı koloniyal çalışmalar alanına entegre olamamıştır. Erken dönem Rus emperyalizmi konusu erken döneme ait kaynak kıtlığı ve hiçbir zaman doğruluğu garanti edilemeyen son dönemlerin duruma çok daha uygun olduğu varsayımı nedeniyle 19. ve 20. yy Rusya emperyalizmi kapsamında incelenmiştir.(1)

Ondokuzuncu (XIX.) yüzyıl öncesindeki Rusya'nın Kafkaslarda ve diğer güney ve doğu bölgelerine yayılımının gelişigüzel, spontane ve denetlenmeyen bir tarzda olduğuna inanılır. Ben bu makalede, dönem içinde kolonizasyonun motivasyon kaynakları ve politikalarının değişmesine rağmen Rusya hükümetlerinin bölgedeki kolonizasyon çalışmalarının hem kasıtlı hemde tutarlı olduğunu göstereceğim. Ayrıca Rusyanın Kafkasyadaki koloniyal faaliyetlerinin güney ve güneybatı sınır bölgelerindeki faaliyetlerinin tipik bir örneği olduğu iddiasında bulunmamızı sağlayacak kanıtlar bulunmaktadır ancak Rusyanın koloniyal modelini çıkarmaya yönelik daha detaylı tartışma şimdilik daha sonraki bir fırsatı bekleyece(2).

Rusya'nın Kuzey Kafkasya da öncelikli hedefi ilk başlardan beri jeopolitik olmuştur. Rusya Kazan ve Astrahan'ı işgal ettikten sonra eski Altınordu devletinin yöneticilerinin mantığını benimsedi ve Sibarya'dan Kuzey Kafkasya'ya kadar pek çok bölgeden yerel halklar Rusya'yla ticari ve askeri işbirliği isteklerini iletmek üzere temsilciler gönderdiler. Bu kapsamda 1557 de Kabardey Prensi Temriuk -ki kız kardeşi daha sonraları IV. İvanın ikinci karısı olacaktır- un temsilcisi Rusya'ya ulaştı. Rusyanın yerli halkla ilişkisi asırlar boyunca pek değişiklik göstermedi, Temriku'n emrine bir Rus görevli ve 500 kişiden oluşan bir müfreze tahsis edildi. Bu birlik Temriuk'a Kabardey içindeki rakiplerine boyun eğdirmede ve Kırım Hanından ve Dağıstan'ın Şamkal'ından (Kumukların baş yöneticisi) korunmasında destek olacağı anlamına geliyordu. Birkaç yıl sonra Temriuk kendini Rusya'nın askeri gücüne güvenmekten başka çaresi kalmamış bir şekilde buldu ve korunmak için Terek nehrine kale inşa edilmesini rica etti. Kısacası bir süre sonra topla, tüfekle donatılmış askerler Terek Kalesine gönderildiler (Terki, Terskii gorodok)3.

Bugünkü Dağıstan'ın kuzeyini oluşturan Kuzey Kafkasya'nın kuzeydoğu ucundan Rusya'nın bölgenin içlerine yayılması 1560 larda başladı. 1800 yılı itibarıyla Kuzey Kafkasya havzasının büyük kısmı Rusya İmparatorluğunun sınırları dahilinde idi, ve Hazardan Karadeniz'e kadar sıkı tahkimatlar yapılmaya devam edildi, yerli halkın yaşadığı dağ etekleri ve yamaçları Rus yerleşimcilerle dolduruldu.

Bu makalede onaltıncı yüzyılda sınır ötesi bir ülke olan Kuzey Kafkasya'nın onsekizinci yüzyılda Rusya İmparatorluğunun sınır hattına dönüşmesinin bazı özelliklerini irdeleyeceğim. Kuzey Amerikanın tam tersine Kuzey Kafkasya'nın ilhakı yavaş ve çok çetin olmuştur, Kuzey Amerika çok kısa sürede ilhak edilmiş, yeniden iskanlar ve katliamlar yapılmışdı. Moskova'nın bilgi eksikliği, Coğrafyanın çetinliği, müslüman olan yerli halkın direnci ve komşu müslüman ülkelerin desteği Kuzey Kafkasya'nın kısa sürede işgal edilmesine imkan vermemiştir.

İlk başta Rus devletinin ihtiyacı topraklarına değil, yerli halkın sunacağa hizmete idi. Onlar Rusya'nın sadık elemanları olmalıydı ve tahkime ve iskana devam ettiği çalkantılı güney sınırlarında düzensiz ordu şeklinde görevlendirebilmeliydi. Çünkü bölgenin büyük kısmı yerli halkın mevsimlik otlak olarak kullandığı steplerden oluşuyordu, dolaysıyla Rusya nın bölgenin boş olduğunu söyleyip işgal etmesi pek de zor olmayacaktı. Onsekizinci yüzyıl sonları itibarıyla toprakların ve doğal kaynakların dağılımı ve sömürülmesi Rusya'nın kolonizasyon projesinde önem kazanmaya başladı.

Rusya'nın Kuzey Kafkasya'daki kolonileşme hareketi diğer imparatorlukların kolonileşme hareketlerinin aynısıdır. Yerli liderlere imtiyazlar sunmak, iyi sonuçlar vermediğini bilindiği halde yerel hizipleri yönlendirmeye çalışmak. Rusya'nın genişlemenin ilk safhalarında çok az seçeneği vardı, fakat yerli halkların politik güvenlerini temin için dolaylı kurallara yaslanması gerektiğini biliyordu. Onsekizinci yüzyıl ortalarında Rus askeri gücünün varlığı, kolonistlerin gelmiş olması ve yerel halkın Rusya'ya ticari bağımlılığının sürüyor olması ilhak edilen topraklarda artan ölçülerde doğrudan kural koyabilme ve halka boyun eğdirme imkanı verdi. 1790 larda Rusya'nın yasalarını ve yönetim sistemini tanıtmak için yerel ve sınır mahkemelerinde geçerli bir sistem kurdu.

Rusya'nın kolonileştirme araçları temelde batınınkilerden farklı değil ama çoğu kez farklı amaçlarla kullanılıyor. Avrupa'nın Amerika ve Asya'daki koloniyal projeleri ticari çıkarlara odaklıyken Rusya'nın Kuzey Kafkasya daki koloniyal çalışmaları hükümetin jeopolitik çıkarlarına odaklıydı. Avrupa'nın büyük şirketleri Hudson Bay ve Duch veya British East India yı örnek verebiliriz. İkincisi 1858 de İngiltere ülkeyi devralıncaya kadar ayakta kaldı. Rusya tarihinde bununla kıyaslanabilir sadece iki olay cereyan etmiştir, birincisi 1560 larda Sibirya'nın kolonileştirilmesinde tüccar Straganovs ailesinin kullanılması, ikinciside Bir Rus-Amerikan şirketinin 1799 dan 1867 e kadar Alaska'yı yönetmesi için görevlendirmesidir ve sonunda Amerika'ya satılmıştır. Rusya'nın Kuzey Kafkasya'yı kolonileştirme çalışmaları tamamiyle bir hükümet girişimidir.

Rusya'nın Kafkasya'daki genişlemesiyle ilgili karşı konulamaz Rus ordusunun sürekli saldırıları, zaman zaman yükselen yerli halkın isyanı gibi bir resim çiziliyor(5). Kuzey Kafkasya bölgesinin üç imparatorluğun – Osmanlılar, Persler ve Ruslar- yarıştığı bir bölge olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Ancak bu yaklaşımda yerli halkları büyük emperyal oyunda ustaların piyonları durumuna itecektir ve olayın karmaşıklığına helal getirecektir.
Bu makalede alternatif bir yaklaşım olarak bölgenin iki farklı dünyanın karşılaştığı alan olarak görülmesini öneriyorum: Bir tarafta politik organizasyonu ilkel, ekonomisi hayvancılık ve çiftçiliğe dayanan, pagan ve müslüman dünyasının katmanlarından oluşan yerli halk; diğer tarafta ise bürokrasisi, askeri gücü, Aydınlanma akımının verdiği güç, jeopolitik ilgi ve misyönerlik tutkusuyla bölgeye gelen hükümran Rusya devleti. Sonrasında Rusya devleti yer, zaman ve yarış kurallarını nasıl kendi amaçlarına uygun hale getirdi?

BOZULMUŞ AYNALAR
Rusya'nın kolonileşme tarihi bozulmuş algıların, yanlış yorumların ve karşılıklı yanlış anlamaların tarihidir. Hem Rusya devleti hemde yerli halkların varsayımları yanlıştı ve bunun bir sonucu olarak beklentileri de gerçekçi değildi. Her iki tarafta uygun retorikler kullanarak kendi amacına uygun bir karşı taraf imajı oluşturmaya odaklanmıştı. Rusya'ya göre yerliler önceleri sadakatsiz unsurlardı, sonraları ise vaftiz edilmeye ve çağdaşlaşmaya ihtiyacı olan vahşi yabaniler. Karşı tarafa, Kafkasların tepesindekilere göre ise Rusya bir yerel liderin diğer yerel lidere karşı kullanabileceği askeri bir güçtü. Daha sonraları, Rusya askeri olarak yenilmezliğini ispatladıktan sonra,Ruslar ''inançsız hıristiyanlardı'' ve İslam adına karşı durulmalıydı(6).

Hikayemizin baş aktörleri, Ruslar, kuzey Dağıstanın Kumukları ve Kabardeylerdir.1784 lere kadar Kafkasya dan sorumlu general P.S. Potemkin Rus yöneticilerine geçtiği notları şöyle sonlanıyordu: ''Ve Kafkas halkları arasında bir farklılık yok gibidir, bu nedenle sadece Kabardey'lerin özelliklerini yazarak hepsini tanımlamış oluyorum.''(7) Oysa Kafkas halkları arasında genaralin sandığından daha önemli farklılıklar var.

Kabardey'ler Adige alt gurupları arasında en baskın olanıydı ve Kuzey Kafkasya'daki halklar arasında en güçlü ve nüfus olarak en kalabalık olanıydı, bütün sınır komşuları tarafından da Çerkes (circassian) olarak bilinirdi. Komşularının dili olan Turk-Moğol dil gurubundan tamamen farklı Kafkas Dil Ailesinin özgün dil gurubu olan Abhaz-Adige dilini kullanmaktaydılar. Terek ırmağının güneyi, Kuzey Kafkasya'nın merkez ve kuzeydoğu bölgeleri Büyük ve Küçük Kabardey olarak Kabarda (Kabardey) nın egemenlik alanıydı. Güneydoğusunda köy tipi yerleşimlerde İnguş,Oset, Çeçen ve Balkar toplulukları yaşıyordu.

Kuzey Dağıstanın Turki gurubu Kumuklar Kuzeydoğu ucunda sıkışmış şekilde yaşıyordu. Yöneticileri, yani Shamkhal (Han), yönetim organlarıyla birlikte Tarki şehrinde yaşıyordu. Kırım -Hanın temsilcisi niteliğinde idi ve şeyhül-islamda- dini lider- Tarki de yaşıyordu. Kumuk Hanının sınırlandırılmış yetkilerine rağmen Kumuk'ların diğer Kafkas halklarına göre daha karmaşık ve daha merkezi bir siyasi yapılanmaları vardı.

Bölgenin diğer halkalarının fragmanlaştırılmış guruplardan oluşan bir sosyal yapıya sahiplerdi. Bazılarında Kabardey'lerde olduğu gibi toplum farklı sosyal guruplardan oluşuyordu. Soyluları pshi ve uork olmak üzere iki guruba ayrılmıştır, Ruslar bunları prens ve özden olarak adlandırır. Prenslere büyük saygı duyulur ancak hiçbiri bir diğerlerini yönetmek üzre bir üst yetki ile donatılmaz. Rusların özden terimini kullanmaları manidardır, özden Kumuk ve diğer Turki(balkar, Karaçay) gurupların soyluluk ünvanıdır, uorklar arasındaki farklılıkları çok iyi tanımlamış olan Kabardey'ler ve Adıgeler bu terimi kullanmazlar, bu Rusların yeni karşılaştıkları bir toplumu önemsemediklerini ima eden bir adlandırmadır. Ruslar uzun süre varsaydıklarından çok daha karmaşık olan Kabardey'lerin sosyal yapısandan bihaber kaldılar ve ancak 1820 nin başlarında Kabardey soyluluk sınıflamasının incelikleri hükümetin yönetim dilinde yerini aldı (8). 

Soylular fethettikleri komşu halklardan aldıkları haraç ve ganimetler ve köylülerin verdiği vergiyle yaşıyorlardı. Soylular sürüleri ve atlarıyla yükseklerde güçlendirilmiş kale köylerde yaşarken, özgür köylüler daha aşağılardaki verimli platolarda ve vadilerde çiftçilik yapıyordu. Köylülerin bu şekilde ki bağımsız yaşamı savunma karşılığı olan gelir vergilerini ödedikleri sürece devam ederdi
Bölgenin diğer halklarının pek çoğu sosyal farklılıklarla demokratik veya akrabalık anlayışına dayalı bir yapılanmaya sahipti. Örnek olarak Çeçenleri alırsak, özgür bir topluluktu, köyler veya klanlar arasındaki birlik akrabalık, egemenlik veya karşılıklı yemin ile sağlanıyor, genel konularda yaşlılar meclisi karar alıyor, en iyi savaşçılarda saldırı ve savunma durumlarında komuta ediyordu. Ruslar Çeçen adını da Kabardey'lerden öğrendiler, Onlar Şeşen veya Çeçen (köyün adı) diyorlardı. Kumuklar ise Michik veya Mischik (nehir adı) diyorlardı ve Gürcülerde onları Kisty olarak bilirlerdi. Çeçenlerde kendilerine Nakhchi veya ''halk'' (people) diyorlardı. Ruslar tekil yöneticisi ve devleti olmayan bir halkı hayal bile edemiyorlardı. Kafkasya Governörü P.S. Potemkin için, geç 18.yy da Çeçen ve Kumuk denilen gurupların bu adlarla anılan birer ulus oluşturmadıklarını, her köyün kendi şefi (vladelets) tarafından kendi yasalarıyla yönetildiğini görmek neredeyse bir vahi niteliğinde olmuştur.(9)

Tahmin edilebileceği gibi,siyasi, sosyal ve dil farklılıkları karşılıklı olarak doğru algılanmayı güçleştirmiş, yıllar süren ilişkilerinde birbirlerini tanımaları mümkün olmamıştır.Merkezi yapıya sahip Rus devlet sistemini anlamakta ki derin yanlışlıklar ihanet niteliğindedir, Shemakha Hanı 1653 de Astrakhan governörüne yazdığı mektupta onu yetkileri kendisininkine benzeyen bir vladetel olarak nitelemiştir, 1717 lere gelindiğinde Dağıstan Shamkhalı Adil Giray Peter I'e mektubunda Terk governörünü ''devletinize tabi bir Terk Prensi'' şeklinde nitelemektedir.(10)

Yanlış anlamaların diğer bir genel kaynağı da tercümelerdir, yerliler anlaşmaların içeriği konusunda ancak yüzeysel bilgilere sahip olabiliyorlardı, anlaşma metinleri diğer belgelerde olduğu gibi önce Tatarca ya (Asyanın bir bölümünün lingua frankası) sonrada yerel dillerden birine çevriliyordu. Tercüman kıtlığı kronik bir problemdi, ve yerel govornörler sık sık shamkhala, Gürcistana, Çerkesyaya ve diğer yerlere gönderecek tercümanların olmamasının egemenlik sorununa büyük zararlar verdiğinden şikayet ederlerdi.(11) Tercümelerde yetersizlikten kaynaklanan yanlışlıkların yanında kasıtlı olarak tercüme edilmeyen veya yanlış tercüme edilenlerde vardı. Örneğin yerel liderler kendilerini Çar ile denk tutarlardı, tercümelere de ise egemen hükümrana yalvarıyor veya ricada bulunuluyormuş gibi yazılıyordu.

Bir örnek amaca yönelik tercümelerin dilsel hatalar kadar korkunç politik ve dini konularda da olumsuzluklara neden olduğunu gösterecektir. 1596-99 da Rus elçiliğinin Gürcistan ziyaretinde gürcü tercümanın ölmüş olması nedeniyle Gürcülerin Moskova dan Rusça olarak gelen mektupları okuyamadıkları ortaya çıktı. Gürcüler Rus elçisinden Kral Alexander'a mektupların Türkçe tercümeleri ile gelmeleri ricasında bulundular. Gürcülerde bunları Türkçeden Gürcüceye çevireceklerdi. Elçi cevabında tercümanlarının Türkçe bildiğini ancak ümmi olduğunu Rusça veya Türkçe okuyup yazamayacağını bildiriyordu. Elçi ek olarak şunuda bildirmek idi: Mektuplarda kutsal kitaplardan pek çok ilahi deyim bulunmaktadır, bu terimler Türkçe de bulunmadığı için Türkçe tercümanımız bunları tercüme edemez. Gürcüler ısrarcı oldular ancak Ruslar şimdiye kadar böyle bir şey yapılmadı, hiç kimse bir metni düzgün olarak üç dile çeviremez diyerek ret ediyorlardı. Sonunda çaresiz kalan Gürcüler, metni ilahi terimleri atlayarak ana konusunu okumalarını ve tercümanında bu kısımları Türkçeye çevirmesini önerdiler, Ruslarda bu öneriyi kabul ederek bir sonuca ulaşabildiler (12). Rus elçisinin 1596 da duyurduğu üç dilli iletişim 19.yy da Rus otoritelerinin yerlilerin Rusça bilgisine güven gösterinceye kadar yerlilerle iletişimin tek yolu olmaya devam etti.

Çoğu zaman içeriğini bilmeden imzalamaları bekleniyordu,yerel soyluların hemen razı olmak için nedenleri vardı. Ruslarla yapılan anlaşmalara genellikle cömertçe yapılan ödemeler ve hediyeler eşlik ederdi. Hazine tam takırken bazı maddi imkanlar sunmadan yerel soyluların imza atmalarının zor olduğunu Ruslar öğrenmişlerdi(13).

Yanlış adlandırmalar, yanlış anlamalar, yanlış temsiliyetler bir merak konusu olmanın ötesinde bir önemdeydi. Karşılıklı olarak birbirleri hakkında yanlışlardan oluşan tanımlar geliştirmişlerdi. Her biri karşı tarafa kendi kültürel ve politik sisteminin penceresinden değerlendiriyordu. Karşı tarafın sistemini kendi sisteminin bir projeksiyonu olarak görüyordu. Sonuç olarak Rus hükümetinin bölgedeki politikalarını başkentten yayılan komutlar kümesi olarak görmek yeterli olmaz, aynı zamanda sözcüklerin ve özgün özelliklerin yarışında bölgeye ve halkına bunları kabul ettirmek de gerekiyordu.


ÇAR'IN TEBASI veye MÜTTEFİKİ OLANLAR ?
Yerel halklarla ilk karşılaşmalarından itibaren Ruslar yerel liderlerin Çara bağlılık yemini etmeleri konusunda çok ısrarcı oldular. 1589 da Moskovanın emriyle Trek kale komutanı Kumuk Shamkalına 'Çara bağlılık ve himaye isteğini bildiren dilekçe ve elçilerini hemen yollamalarını, bunun gerçekleşmemesi halinde güvenliğimizi ve istihkakımızı düşünmeyen Shamkalı uyarmakla görevlendirilmiş büyük bir askeri birlik hazır beklemektedir.' uyarısında bulunuyordu.14
 

Hristiyan olmayanların uşak olan statülerine şart denen içinde yerlilerin yükümlülüklerini sıralayan maddelerden oluşan ve detaylı hali Rusça olarak hazırlanan metinle resmiyet kazandırmakta idi ve Çarın tebası olarak tescillenmekte idi. Yerli soylular antlaşmaya imza atıncaya kadar veya müslüman iseler Rusların nezaretinde Kurana el basıp yemin edene kadar oğullarını ve akrabalarına Ruslara rehin olarak verirler. Hiristiyanlar söz konusu olduğunda bile Rusyanın üstünlüğünün tartışılması söz konusu bile edilemezdi, 1588 de Gürcistan kralı Alexander Moskova elçilerinin de yargıç huzurunda çara bağlılık yemini etmelerini önerdiğinde ret edilmiş ve kayıtsız şartsız çarın hizmetkarı olduğunu ilan etmesi istenmişti (kholop gosudarev)16.


Ancak yerliler durumu bu şekilde anlamıyorlardı. Onlar Rusya ile münasebetlerini barış anlaşması anlayışıyla karşılıklı sorumluluklar yüklenen müttefikler çerçevesinde görüyorlardı. Onlar Rusya'nın sınır yerleşimlerine saldırmama ve düşmanlara karşı Rusya'ya destek vermeyi taahhüt ediyor ve karşı taraftan da askeri yardım, meralarında ve av bölgelerinde saldırıya uğramayacaklarının güvencesini bekliyorlardı. 1589 da Rusya Kabardey lideri Alkas dan rehineleri göndermesi ve bağlılığını ilan etmesi ültimatomunu verdiğinde aldığı cevap ''Ben oldukça ileri bir yaştayım, şimdiye kadar bütün insanlar sözlerime inandı, ne rehine verdim nede yemin.''olmuştu. Rusya'nın ısrarları devam edince Alkas Özdenleriyle konuyu görüşerek Rusya ile barış içinde olma kararı alarak Moskova'nın yıllık ödeme yapması, halkının nehir boyunca avcılık ve taşımacılık özgürlüğünün olması ve düşmana karşı destek verilmesi halinde Trek Kalesine temsilcilerini yerleştireceğini bildirdi. Fakat Rusya bunu şöyle anlayacaktı: Alkas bağlılığını ilan ediyor ve teminat olarak Terk de tutulmak üzere rehinelerini gönderiyor. Bu yanlış anlamanın kısa sürede neden olacağı anlaşmazlık da şaşırtıcıydı. Bir kaç yıl sonra Alkas Rusya'nın egemenlik hakkından doğan rehinelik hakkını ihlal etmekten sanık olacaktı17. 1714 de hükümet Kuzey Kafkasya daki politik durumun daha gerçekçi bir değerlendirmesini isteyince bir kafkasyalı ve bir Rus askeri memur, Prens Alexande Bekovich-Cherkasskii, birlikte Peter I'e açıkca şöyle yazdılar: ''Bu insanlar (Kabardeyler) hürdür ve hiç kimseye boyun eğmediler''18.

Bu durum uşaklık ilişkilerinin kafkasyanın bazı halkları tarafından bilinmediğinden dolayı oluşmamıştı. Erken ondokuzuncu yüzyıl Kabardey etnograflarından Shora Nogmov dağlılar arasındaki hiyerarşiyi ince detaylarıyla anlatmakta ve kabardey olmalarına rağmen dağlıların bazılarının Kabardeylere çeşitli adlar altında haraç(vergi) ödediklerini belirtmektedir.19 Kabardeyler neden kendilerine yıllık bağış ve maaş ödemeleri yapan Rusyanın bir unsuru olarak görsünler,  -bir çeşit erken modernite dönemi dış yardımı- tersi söz konusu olmadığı halde? Prens Bekovich-Cherkasskii Kumukların Perslerle ilişkilerini Peter I'e anlatırken şöyle demekte: ''Ve orada herkes bu insanlardan korkmakta, özelliklede Persler, güvenliklerinin temini için Kumuk prenslerine ve Shamkhal'a maddi yardımda bulunmkta, - Shamkhal bunu bağış olarak adlandırıyordu. Ve her yıl Şah Kumuk yöneticileri için büyük harcamalar yapıyordu.''20

Yerel liderler Rusya hükümetinin daha üstün bir role sahip olduğunu kabul ettiklerinde bile ilişkilere bakışları kendi toplumsal kuralları çerçevesinde olmakta idi. 1779 da Rusyanın askeri saldırısıyla yüzyüze gelindiğinde Büyük Kabardey soyluları biat etmeyi ret ederek, geleneksel olarak Rusyanın korumasına mazhar olduklarını, bunun ticaret ve seyehat müttefikliği çerçevesinde olduğunu asla Rusyanın bir unsuru statüsünde olmadığını ilan edeceklerdi. Sonunda Rus birlikler Kabardey'e girince Kabardeyler barış istemek ve koşulsuz sadakat sözü vermekten başka seçenekleri olmayacaktı.21

Çok şaşırtıcı olan ister yerel elitleri ikna şeklinde ister doğrudan askeri saldırı şeklinde olsun Rusya'nın siyasi bağlık ısrarında hep hayal kırıklığına uğramış olmasıdır. Her seferinde yerliler ''egemen güce verilen hizmet sözünü tutmama'' fiili ile suçlanacaklardı ve egemene bağlılık sözleşmesinin özü korunarak yerel liderler yeni bağımlılıklar için imzaya zorlanmışlardır. Kaberdeyler de sıklıkla Rusya yı askeri desteğin gecikmesi veya söz verilen bağış ve hediyelerin zamanında verilememesi nedeniyle Rusya'yı sözleşme hükümlerine uymamakla suçlayacaktı ve bu durum bir kısır döngü halini alacaktı.  

*My thanks to Ralph Austen, Seymore Becker, Elliott Gom, Valerie Kivelson, Victor Lieberman, Ronald Suny, the anonymous reviewers of this journal, and the participants of the seminars at the Kennan Institute of the Woodrow Wilson Center in Washington, D.C., and the Davies Center for Eurasian Studies at Harvard University for their helpful questions and Comments. 

 1.Among the most influential articles on the subject are Marc Raeff, “Patterns of Rusian Impen'al Policy toward the Natíonalities,” in Soviet Nationality Problems, ed. Edward Allworth (New York, 1971), pp. 22-42, and a particularly insightful essay by Si Frederick Starr, “Tsarist Government: The Imperial Dimension,” in SovíetNationalz'ty Policies and Practices, ed. Jeremy R. Azrael (New York, 1978), pp. 3-38. More recent 
works are by Andreas Kappeler, ed., Russland als Welvölkerreich. Entstehung, Ge-schichte, Zelfall (München, 1992); and Daniel R. Brower and Edward J. Lazzerini, eds., Russiak Orient: Imperial Borderlands and Peoples, 1700-1917 (Bloomington, Ind., 1997). 

2. This preliminary conclusion is based on my own manuscript, “From Frontier to Empire: A History of Russia’s Southern Frontier, 1480-1780s.”
3. Kabardino-russkie otnosheniía v 16-18 vv. Dokumenty í materíaly, 2 vols. (Moscow, 
1957),  Local rulers and chiefs frequently asked to have a fort built for their protection. 
4. Bernard Cohen contrasts the British experience in North America and India, Colonialism and Its Forms of Knowledge: The British in India (Princeton, NJ., 1996), p. 57.
5. For a detailed account of the political history of the North Caucasus in the sixteenth and seventeenth centuries, see E4 N. Kusheva, “Politika russkogo gosudarstva na Sevemom Kavkaze v 1552-1572 gg,” Istoricheskie zapiski 34 (1950): 236-87, and Narody Severnogo Kavkaza i ikh sviazi s Rossieí, vtoroia polovina 16v.  gody I 7 veka (Moscow, 1963); and N. A. Smirnov, Politika Rossii na Kavkaze v 164 9 vekakh (Mos-
cow, 1958). Some highly tendentious local histon'es appeared throughout the 19505 and 1960s, when Soviet historiography was given the tasks both of producing separate histories of the peoples of the USSR and of justifying their historical connections to Russia; See, for instance, Istoriia Kabardy (Moscow, 1957); Istoriia Dageszana (Moscow, 1967);and OCherki istorii Karachaevo~Cherkessií (Stavropoï, 1967), vol. 1. The most recent Istoríia narodov Severnogo Kat/kaza s drevneishíkh vemen do kontsa 18 v. (Moscow, 1988) is far better than the preceding products of Soviet historiography, but it stops short in its attempt to shake off the ideological baggage of the past. In contrast to the historians, the Soviet ethnographers produced far more interesting and sophisticated studies of the region; see M. O. Kosven, Emografiia i istoriia Kavkaza (Moscow, 1961); V. K. Garda- nov, Obshchestvennyi stroi adygskikh narodov (Moscow, 1967); and N. G. Volkova,
Etm'cheskiì sostav Severnogo Kavkaza v 18­nachale 20 veka (Moscow, 1974). Several historical monographs in Turkish are not very different from their Russian counterparts in their equally biased presentation ofthe regions history from an anti-Russian and pro~Turkish point of View; see M. Fahrettin Kirzioglu, Osmanlilarin Kafkas-elleri’nifethi (1451-1590) (Ankara, 1976), and Cemal Gökce, Kaßazsya ve Osmanli Imperatorluguï 
nun Kajkasya síyaseti (Istanbul, 1979). In western historiography, the history ofthe North Caucasus before the nineteenth century remains virtually unknown. Two recent exceptions are Ch. Lemercier-Quelquej ay, “La structure sociale, politique et religieuse du Caucase du nord au 16 siècle,” Cahiers du Monde Russe et Soviétique 25, nos. 2-3 (1984): 125-48; for the English version ofthe same article, see Lemercier-ue1quejay’s “Cooptation of the Elites of Kabarda and Daghestan in the Sixteenth Century,” in The North Caucasus Barrier; ed. Marie Bennigsen Broxup (London, 1992), pp. 18-44; and Thomas M. Barrett, “Lines of Uncertainty: The Frontiers of the North Caucasus,” Slavic Review 54, no. 3 (1995): 578-601.

6. There is a substantial literature on colonialism as a cultural enterprise. See among others Nicholas Dirks, ed., Colonialism and Culture (Ann Arbor, Mich., 1992); Patricia Seed, “Colonial and Postcolonial Discourse,” in latin American Research Review 26, no.3 (1991): 181~200g Jean Cornaroff and lohn Cornaroff, 0f Revelation and Revolution: Christianity, Colonialism and Consciousness in South Afŕica (Chicago, 1991), vol. l; 
Yuri Slezkine, Arctic Mirrors.' Russia and the Small Peoples of the North (Ithaca, 1994), and “Naturalists versus Nations: Eighteenth Century Russian Scholars Confront Ethnic Diversity,” in Brower and Lazzeríni, eds., pp. 27-57 (n. 1 above); Michael  kovsky,  ‘Ignoble Savages and Unfaithfui Subjects’: Constructing Non-Christian Identities in Early Modern Russia,” in Brower and Lazzerini, eds., pp. 9-26. 
7. Kabardíno-russkíe otnosheniia, 2:364, no. 256 (see n. 3).
8. V. K. Karganov, Obshchestvennyi stroi Adygskikh narodov (Moscow, 1967), pp. 180*81. Incidentally, the term uzden is found in Codex Cumanicus as early as the fourteenth century (Max Vasmer, Russisches Etymologisches Wörterbuch, 3 vols. [Heidelberg, 1958], 3:177). The original social terms were either turklñed or russiñed in contemporary Russian translations and often were rendered incorrectly (G.  Orazaev,
“Tiurkoiazychnye dokumenty iz arkhiva Kizliarskogo komendanta-istochník p0 sotsial’no­ek0nomicheskoi ìstorii narodov Severnogo Kavkaza,” Istochnikovedenie i tekstologiìa Blizhenego i Srednego Vostoka [Moscow 1984], p. 182).




7 Ocak 2013 Pazartesi

Kislovodsk Havzası Kuzey Kafkasya Mezar Höyükleri

 Kislovodsk Havzası Kuzey Kafkasya Mezar Höyükleri -Arkeoloji ve GIS Çalışmaları 
                                  Sabine REINHOLD1* & Dmitri S. KOROBOV2
1.Institut für Prähistorische Archäologie, Freie Universität Berlin/Institute of Archaeology RAS, Moscow, Russia
2.Department of Rescue Excavation, Geoinformation sector, Institute of Archaeology RAS, Moscow, Russia
*Corresponding author e-mail: sabine_reinhold@hotmail.com

Bu çalışmanın sadece iki bölümünün tercümesini yapacağız. Diğer bölümlerin daha teknik bilgiler içermesi nedeniyle uzmanları ilgilendirir niteliktedir. Merak edenler vereceğimiz linkten tüm metni inceleyebilirler.        http://www.mtsn.tn.it/pubblicazioni/7/42/13_Reinhold.pdf

ÖZET
 Kuzey Kafkasya dağ eteklerindeki Kislovodks havzası- dağlık kültür peyzajında arkeoloji ve GIS incelemesi- Peyzaj arkeolojisi sadece çok çeşitlilik gösteren insan etkinliklerinin kalıntılarını ele almamalı, değişebilen ve sıklıklada zorlu olan çevre koşullarınıda kapsamalı. Kuzey Kafkasya dağ eteklerindeki Kislovodsk havzası bu tarz çalışmalar için, Rusyada çok-katmanlalı arkeolojik coğrafi-bilgi sistemi çalışmalarının ilklerinden olması, mevcut arkeolojik ve metodik çevresel araştırmalar nedeniyle mükemmel imkanlar sunmaktadır. Büyük oranda organize devlet yapılanması özellikleri taşıyan siteler ve sık yerleşim sistemiyle bölgede insani yerleşimin erken Demir Çağı Kuban Kültürü (M.Ö. 10.-6. yy) ve Erken Orta Çağ Alanik (M.Ö. 8.-5. yy) dönemlerde en yüksek değerine ulaşmış ama bölgede insan yerleşimi M.Ö. 5. yy da Aneolitik dönemde başlamıştır. Bu yazı araştırma bölgesinde insani yerleşimlerin gelişiminin bir özetini ve daha sonra yapılacak araştırmalara konu olabilecek problemleri ve araştırma metotları konusunu içermektedir. Bunlar GIS analizleri, havadan çekilen fotografların sistematik analizi, kazılar, mevsimsellik analizleri ve eski-çevre çalışmalarıdır. Çalışmamızın bir özelliğide, bölgedeki gömülerden çıkarılan malzemelerin sosyal analizi ile egemenlik alanı araştırması yapılmış olmasıdır.

Anahtar sözcükler: Kuzey Kafkasya, peyzaj arkeolojisi, GIS (geo bilgi sistemi), havadan arkeology, alan terasları

1.GİRİŞ

Şekil 1. Kafkaslar ve Kislovodsk Vadisi
Dağların eteklerindeki alanda insan varlığı, zorlu doğanın dayattığı prensipler nedeniyle ekolojik çevrelerin pek çoğundan çok daha büyük zorluklarla karşılaştı. Bugün incelediğimiz arkeolojik bulgularda izlerini bırakan hayatta kalma stratejileri, mekansal ve sosyal yapılanmalarını etkileyen faktörler çok çeşitlidir. Fakat var olma sorunuyla daima karşı karşıya olmuşlardır. Bu dağlık bölgede yaşıyor olmanın getirdiği bir sorun değildi. Bu ortam onlara çok çeşitli besin kaynakları, ham maddeler, güvenlik ve korunaklı bir bölge sunuyordu Geçim stratejilerini çevrenin koşullarına uyarlamak gereklidir ancak, ilkel toplumlarda, merkezin dışına yayılan mevsimsel dağ tarımının gelişmesiyle bu sorun büyük ölçüde çözülüyordu.

Dağlık bölge arkeolojisinin uzun yıllara dayanan bir geleneği vardır. Avusturya Hall-statt (Kromer 1959) ve Kuzey Kafkasya Kuban (Virchov 1883) büyük mezarlıkları Arkeoloji tarihinde ilk araştırılan siteler arasındadır. Ancak, bu sitelere kadar geriye uzanan, bölgede çağdaş yerleşim dinamiklerine dair bilgiler içeren, metodik uyumluluğa sahip araştırma stratejileri yakın zamanlarda olgunlaştırıldı  (Primas 1999; Della Casa 2000; Della Casa 2002: 61-85; Rendu 2003).
Kültür peyzaj alanı kavramının doğal bir yerleşkede insan etkinliklerinin bütünü olarak algılanması oldukça yeni bir anlayıştır. Bölge bu etkinlikleri belirlerken etkinliklerde bölgeyi değiştirir. Kuzey Kafkasya da, özellikle Kislovdosk bölgesinde bu anlayışta bir çalışma ancak son yıllarda gerçekleşebildi (Arzhantseva 1998; Afanas’ev Afanas’ev et al. 2002; Afanas’e Afanas’evv et al. 2004, 50-88; Afanas’ev & Korobov 2005).
Bilinen 800 den fazla arkeolojik site bulunan, 600 den fazla yerde daha küçük çaplı arkeolojik araştırma ve geniş kapsamlı bir kaç kazının gerçekleştirildiği (Afanas’ev et al. 2004: 89-200) bu bölgede istisnai duruma sahip bu arkeolojik araştırma, dağlı toplumun yaşam dinamiklerini, beslenme ve sosyal yaşam organizasyon şeklini ve egemenlik yapısı konularında eşsiz bir saha araştırması fırsatı sunmaktadır. Zengin mezarlar kendilerini nasıl temsil ettikleri noktasından bu toplumların sosyal organizasyonlarının yeniden kurulmasına imkan verir (Korenevskij 1990; Korobov 2003a; Reinhold 2005a; 2005b). Bu mekan araştırmalarına sosyolojik ve sosyo-ekonomik boyut katarak egemenlik yapısı ile yerleşim düzeninin çapraz analizine imkan yaratmaktadır.

2. KISLOVODSK KÜLTÜR ALANI DEĞERLENDİRME 

Şekil 8  - Aeneolithic ve Erken  Bronze Çağı (Majkop Culture)
Siteleri
Bölge arkeolojisinin kısa bir tanımı, araştırma bölgesinde insan yerleşimi safhalarının bir özeti olacaktır. Aynı zamanda açık sorular ve gelecekte yapılacak araştırmaların ip uçlarınıda verecektir. Kislovodsk vadisinde silis bulgularının eksikliği havzada ilk insani yerleşimin Aeneolitik (M.Ö. 5.yy-4.yy ortaları) dönemde olduğunu işaret etmektedir. Mezolitik ve Neolitik çağlardan bilinen siteler komşu bölgelerdedir (Bader & Cereteli 1989: 100-104). Bununla beraber kalıcı insani yerleşimin güçlü kanıtlarını taşıyan iki Aeneolitik site bulunmaktadır (Korenevskij 1998: 96-10) (Şekiller 8, 9)

Korenevskij (loc. Cit.:106)'nin belirttiği gibi, bu yerleşimler, çağdaşı komşu yerleşim alanlarında olduğu gibi verimli tarım alanlarının dışında yamaçlara kurulmuştur. Muhtemelen tarım da yapılıyordu ancak kanıtları bulunamadı. Bu döneme Osteolojik (kemik bilim) açıdan bakıldığında yerel koşullara çok iyi uyarlanmış sığır, domuz ve yabani hayvanların öneminin değişkenlik gösterdiği heterojen bir beslenme stratejisi görülmektedir.

Kislovodsk havzasına ilk insani yerleşimler Erken Bronz çağında (MÖ 4.yy-3.yy) ilk önemli arazi şekillendirme hareketleriyle birlikte görüldü (Şekil 8). Burada Maykop Kültüründen bilinen yerleşim alanları mimariden depo olarak kullanılan çukurlara kadar kültürel katmanlar 0,5m kadar arkeolojik olarak incelenmektedir (Munčaev 1994: 174-178; Korenevskij 1998: 103-112). Bu sitelerin büyüklüğü çoğunlukla 5ha'ı geçmez ancak kalıcı yerleşimin olduğu bölgeler olarak kabul etmek gerekir. Bu tarzdaki yerleşimler kümesi Alikonovka vadisinin alt bölgelerinde bulunmaktadır. Siteler, Alikonovka vadisi gibi tarıma uygun toprakların yakınında, kanyona tepeden bakan, platoların düzlük kısımlarında kurulmuştur (Korenevskij 1998: 106). Kalıcı yerleşimin diğer bir işareti de çevrede mezar höyüklerinin bulunmasıdır. Bir diğer benzer höyük küçük ölçekli kazılar yapılmış olan Kabardinka vadisinde bulunmuştur, üçüncüsüde belki Alinovoka ve Pudkumok'un kesişim bölgesindedir (loc. cit.: 104-105).

Dev höyükler yerleşim alanlarına nazaran daha algılanabilir arkeolojik özellikler taşımaktadır, ünlü Kafkas Kurganları bu dönemi temsil etmektedir. Çapları 60 m bulan bu kurganların yüksekliği 2-5 m arasındadır. Bu höyükler Podkumok nehri ve kolları boyunca gözönündeki alanlarda guruplar halinde bulunmaktadır. 

Kazı yapılan kurgan gurupların çoğunda bir sonraki çağa, Orta Bronz Çağına (Korenevskij 1990) ait mezarlarda bulunmuştur. Dolaysıyla kesin bir tarihlendirme çoğu kez mümkün olamamaktadır. Bununla beraber belirgin şekilde Maykop Kültürüne ait kurganlar içeren mezar gurupları karmaşık bir ülkesel yapı göstermektedir. Nehrin yukarı teraslarında yükseklerdeki konumları Podkumok vadisi boyunca doğu-batı eksenli ana iletişim hattını ve anakollardaki vadileri  kontrol etme imkanı sunmaktadır. Kurgan gurupları arasındaki mesafe genellikle 2,5-4 km dir. Alikonovka vadisindeki yerleşim alanlarındada aynı mesafenin korunduğu görülmektedir. Bu ülkesel organizasyon bu bölgede yerleşik yaşımın ilk devrelerini işaret etmektedir. Siteler genellikle merkez Kislovodsk havzasını tepeden görecek bir konuma sahiptir ve 1200m den daha yüksek kısımlarda da sadece üç site bulunmaktadır. Diğer mikro alanlarda olduğu gibi (Munčaev 1994: 171, map 3) Maykop Kültürü dağ vadilerinde yüksek kısımlara hatta Kuzey Kafkasya vadilerinin daha da yüksek alanlara yerleşmenin ilk temsilcisidir.

Arkeolojik bulgular Kislovodsk havzası ve komşu Maykop bölgesindeki toplumların, Kafkas dağ eteklerinde tahıl tarımı ve hayvancılık gibi karma beslenme stratejilerini uygulayan ilk yerleşik gerçek çiftciler olduklarını gösteriyor (Korenevskij 1998: 111-113). Kemik spektrumunda sığır, koyun ve keçi baskın, yabani hayvanlar ve domuz ya hiç yok Ya da çok seyrek olarak görülmektedir (loc. cit.: tab. 3). Maddeler arasında vurgu hayvancılık ve tarım üzerineydi. Dağıstan için bile geniş teras alanların Maykop kökenli olduğunu tartışıyorsak, toprak analizleri Kislovodsk havzası içinde bazı ipuçları verebilir (Skripnikova 2004: 183). Maykop toplumlarının mevsimsel dağ tarımı aşamasına geçip geçmedikleri her ne kadar cevaplanması gereken bir soru olarak duruyorsa da yerleşimlerin ve Kurgan guruplarının çoğu bugün için tahıl tarımına uygun alanlardır, ve 4.milenyum erken Subboreal dönemde tarıma daha da elverişli olmalı (Kvavadze & Efremov 1996). Industrija (endüstri)1 gibi 1200m den daha yüksekte bazı siteler incelenmiş pek ala Kabardinka seviyesindeki platolarda yazlık otlatmaya çok uygun alanlar bulunabilir.


Bronz metalurjisi aynı dönemde ilk zirvesini yapmıştır ve ana Kafkaslar sırasındaki sitelerin güneyindeki çağdaşı geç Kura Aras kültürü bölgelerde bakır ve Antimon kalıntıları bulunmuştur (Mun aev 1994: 198-213; Lordkipanidze 1991: 50). Öyleyse dağ vadilerine yerleşmenin bir nedeni de komşu yukarı Pedkumok vadisi ve Svanetiya bölgelerinde bulunan maden cevherlerinden yararlanmak için bölgeyi kontrol etmek olmalı.

Fig. 10 - Middle Bronze Age (North Caucasian Culture).
Orta Bronz Çağı Kuzey Kafkas Kültürü (fig.10) çok farklı bir görünüme sahiptir. Şimdi Mezar Höyüklerinin bütün Kislovodsk bölgesini ve Pod Kumok'un kollarının yukarı yataklarını kaplamasına rağmen, çok sayıdaki bilinen dev Kurganlardan (Fig.11) gerçek bir yerleşim taslağı çıkarmak mümkün olmamaktadır. Bunların çoğu nehirler arasındaki havzalara veya platoların kıyılarına yerleştirilmiştir. Mezarların yoğun bir şekilde yerleştirilmiştir ancak yinede belli bir yapı oluşturuyor gibi görünmektedir. Mezarlar arasındaki ilişki ve alandaki ana yollar çok belirgindir. Bütün egemenlik alanının mezarlığın görüş alanında olması, bu toplamlarda atalarının koruması ve denetiminin genel bir prensip olduğunu düşündürmektedir. Eğer bunun anlamı daha mobilize dolaysıyla daha çeşitli geçim kaynakları sunan bir yaşam sürdükleri veya öncelikle yukarı bölgelere yerleşildi ise Kislovodsk'un yüksek kısımları açık kalırdı. Zamok (fig.9D) sit alanındaki küçük ölçekli kazılar yerleşim siteleriyle (Korenevskij 1998: figs 3-4) ilgili olması gereken bir kültür düzeyini göstermesine rağmen yerleşim siteleri çok kıt, ama var.
Fig. 11 - Middle Bronze Age kurgan group
Verchneolchovskaja 3.

Geç Bronz Çağı (M.Ö.14-13.yy) Kislovodsk havzasında bilinen bir sit alanı henüz yok. Orta Bronz çağı mezar höyükleri (Korenevskij 1991: 108-116, 121) ve Erken Demir Çağı Kuban kültürü (Kozenkova 1989) klasik sit alanları arasında bir kaç yüzyılı bulan bir zaman boşluğu bulunmaktadır ki bu da arkeolojik kompleksler arasında bilinmeyen boşluğu oluşturmaktadır. Bu döneme ait sadece batı periferisinde, Podkumuk ve Eshkakon vadilerinin yukarı ve orta bölgelerinin sınırında bir kaç mezarlık ve yerleşim alanı bilinmektedir (Bidžeiv & Kozenkova 1980; V.R. Ėrlich & A.S. Skakov, pers. Comm.) Malzeme kültürü onları, bu dönemi daha iyi bilinen Kafkasların merkezi bölgesiyle ilişkilendirmektedir (Reinhold 2002). Öyleyse bölgenin aşağı ana bölgesi ya yerleşime kapalıydı ya da yerleşim etkinlikleri hiç arkeolojik kalıntı bırakmayacak şekildeydi. Korevevskij Zamok sit alanında Orta Bronz çağından izleyen Erken demir çağına kadar bir süreklilik olduğu tezini ileri sürmektedir ama bu da henüz ispatlanmış değildir.

Fig. 12 - Early Iron Age Koban Culture (10th-8/7th century BC).
 1= micro-region Industrija; 2= Belorečensij 2; 3= micro-region
Klin Yar;  circle= area of settlement/cemetery combinations.
Erken Demir Çağında (10. -8/7. yy MÖ) (Fig. 12) yerleşim alanlarının yoğunluğu dikkate alındığında Geç Bronz Çağına ait sit alanlarının olmayışı açıklanması zor bir durumdur. Bu döneme ait bilinen sitelerin sayısı 130 dan fazladır. Bunlarda Kuban Kültürünün bölgesel bir varyantını oluşturmaktadır (Kozenkova 1989; Reinhold 2002). Yerleşim alanları ve mezarlar Alikonovka, Podkumok ve Eshkakon nehirleri arasında kalan, bölgenin batı kısımları hariç bütün bölgeyi kaplamaktadır. Araştırmalardan diğer dönemlerin sit alanları bilindiği halde, bu boşluk burada yerleşimin olmadığının göstergesi gibidir.


Fig. 13 - The micro-region in the Kabardinka valley.
1= Industrija 1: settlement and burial mounds  of
the Majkop Culture; 2-3= Industrija 2: settlement and
 flat cemetery of the Koban Culture; 4= Kabardinskoe
2: fortified stronghold of the Sarmatian and Alanic period;
5-6= Kabardinskoe 1: fortified stronghold and  rock
 chamber tombs of the Alanian period; 7= Semaško:
 remains of burials of the Koban Culture; 8= Kabardinka
1: remains of a habitation site of the Koban Culture;
 9= field terraces on the left bank of the river Kabardinka,
some of them with stray-finds from the Koban and
 Alanian period (arrow); 10-13= field terraces.
Vadinin alçak taraflarındaki karakteristik Kuban sit alanları daha büyükçe mezarlıkları olan küçük veya orta ölçekli açık yerleşim alanları içermektedir. Ne yazık ki bu tip siteler deki kazıların çoğu kurtarma kazılarıyla yapılmıştır. Örnek vermek gerekirse Mebel’naja fabika yerleşimindeki 50 mezarlık (Afanas’ev et al. 2004: 116, Nr. 127-128) ve modern hamlet industrija yakınındaki sit alanları (Fig. 13). ındustrija mezarlığında MÖ 9.-8.yy lara ait 20 mezarlık (fig 14) farklı zamanlarda ve yerlerde yapılan koruma kazılarından biliniyor (Afanas’ev & Kozenkova 1981; Berezin & Dudarev 2004; Afanas’ev et al. 2004: 136-137, Nr. 282-283). Bütün mezarlık alanın 80mx50m olduğu tahmin edilmekte ancak kapsanmayan mezar sayısı hala bilinmemektedir. Benzer şekilde dönemin yerleşim alanları sadece çıplak gözle yapılan gözlemlerle halen yüzeyde bulunun mimari kalıntıların tespitinden ibarettir (loc. Cit.: 137). Belorečenskij 2 (Dudarev 2004) sit alanında ki mezar sayısının oldukca yüksek olduğu görülmektedir. Burradaki 40 mezarın 29 u 125 metrekarelik alanda yapılan düzenli kazılarla açılmıştır. Bütün mezarlık yaklaşık 70mx50m, -diğer bir deyişle 3500 metrekarelik- bir alanı kaplamaktadır. Bunu yoğunluk verileriyle karşılaştırırsak mezar sayısının tahminen 960 olması gerekir. Mezarların tarihleri MÖ 9. yy ile 6.-5.yy aralığındadır. İhtiyatla yapılacak bir tahminle bölge nüfusunun 70 belkide 100 kişi 
Fig. 14 - Material from the Industrija cemetery
 of the Koban Culture (after Afanas’ev &
 Kozenkova 1981, fig. 8).
Fig. 16 - Klin Yar.Subterranean house and
some of the materials from the cultural layers
documented in 2004.
olduğu söylenebilir. Buda  1h lık yerleşim alanı özelliklerine 
çok uygundur.Bu genel görünümün bir tek istisnası vardır. Klin Yar sit alanı (fig 15), Alikonovka nehrinin Podkumok nehriyle birleşmeye doğru aktığı yerde çok stratejik bir noktada 17 h lık bir alanı kaplamaktadır. Buradaki Kuban, Sarmat ve Alanik periyoda ait höyükler bilinmektedir. Kazılar buradaki Kuban yerleşim alanlarının daha çok değilse en az 10 ha olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde mezarlıklarda daha büyük ve MÖ 9.yy dan 6.yy kadar olan döneme ait 350 den çok mezar açılmıştır (Flërov & Dubovskaja 1993; Härke & Belinskij 2000; Belin­skij et al. 2001). Yerleşim alanının taş döşeli yollar boyunca evlerin sıralı, paralel sokaklardan oluşan bir plana sahip olduğu görülüyor. Evler büyük sayılabilecek ölçülerde (fig 16), az veya çok kuzeybatı yönünde ve birbirlerine yakın konumdadırlar. Binaların kısmen yeraltında olan kısımları vardır ve taş duvarlar toprak harçla ve ahşap hasır örüntüyle birleştirilmiştir. Bütün bunlar mimarideki yüksek teknoloji seviyesini, ayrıca kalın kültürel katmanların mevcudiyeti de uzun döneme yayılan yerleşik bir yaşamı işaret etmektedir. Asıl besinlerinin sığır, koyun, keçi ve at olmasına rağmen az miktarlarda da olsa domuz kemiği kalıntıları yerleşik yaşamın kanıtı niteliğindedir.

Erken Demir Çağına ait (MÖ 10.yy-8/7.yy) kültürel katmanlar, bazen de mimari kalıntılar ve mezarlıklar benzer gibi benzer habitat bileşenlerine sahip en az 23 vakıa belirlenmiştir. Geç Demir Çağında (MÖ 7-5.yy) mezarlık ve yerleşim yeri sayısı dramatik şekilde azalmakta ama Orta Bronz Çağıyla kıyaslanabilir düzeydedir.Fakat büyük bir ihtimalle Daha erken safhalarda Kislovodsk havzasının merkezinde yerleşik bir yaşam vardı ve ölülerini gömüyorlardı (Fig 12). Egemenlik alanı ana vadilere tekabül eden mikro-bölgeler (Siedlungskammern) şeklinde organize edilmişti. Bu mekansal yapının yansımaları kadın kostümlerinde (Reinhold 2005a) veya seramik vazoların süslemelerinde görülmektedir. İlk bakışta vadilerin üst kısımlarında yerleşim alanları, alt kısımlarında mezarlıkları ile yukarda bahsi geçen dağ yerleşimine uygun entegre bir yönetsel yapı sergilenmektedir.


Geçici ve kalıcı yerleşim alanlarının büyüklüğüne, düzene ve topografyaya göre değişiklikler göstermek ilkel dağ yerleşim sistemlerinin temel özellikleri arasındadır (Giovanoli 2004). Öyleyse arkeolojik sit alanlarında da bu genel yapı gözlenebilmeli. Ancak sit alanınnı topografyası, genişliği ve yerleşim alanının yüksekliği daha detaylı analiz edildiğinde araştırma alanında daha karmaşık bir yapı olduğu ortaya çıkıyor. Örneğin;Kislovodsk bölgesi Kuban yerleşimlerinde yükselti arttıkca yerleşim alanının genişliği azalmaz (Fig 17A). En büyük iki yerleşim alanı olan Klin Yar 1 10-17 ha ve Eckivas 7-9 ha en yüksek yerlerde 850m ve 1310m de bulunmaktadır. Kalan diğer sit alanları oldukca küçüktür -1 ha dan az- yükseltilerine göre oldukca da dağınıktır. Genel korelasyona uymayan bir ilişki topografya ve yükseklik (Fig 17B), ve topografya ile genişlik ( Fig 17C) arasında da bulunmuştur. Kuban sit alanlarının klasik topografyası platonun kıyısında veya platonun altında yamaçta, bir vadinin yamacında ya da burnunda olmasıdır. Fakat bu topografik durumların sadece üçü yükseklikle ilişkili görülmektedir. Vadilerin yukarı kısımlarında alanın dar ve eğimli veya çimenle kaplı olması nedeniyle güvenlik açısından tercih edilir ve vadilerde 1000m altındaki yamaçlara yerleşim yapılmaz. Ancak dik plato kıyılarıyla korunan yerleşimler 1100m altında bulunmaktadır. Platolnun kenarına ve burnuna yapılan yerleşimler her yükseltide ve büyüklükte bulunmaktadır. Platoya yerleşimler sadece 1450-1700m aralığındaki yerlerde yapılmaktadır. 1400 m kadar olan alanların katmanlı olması ve çok miktarda arkeolojik materyal barındırması ( Korobov 2003b) nedeniyle daimi ve mevsimlik yerleşim alanları önerildiği gibi topografya ve büyüklük açısından sınıflandırılarak çalışılamayacaktır. Mezarların azlığıda belki bizi onların keşfine yönlendiren modern bina etkinliklerinin azlığıyla açıklanabilir. Kazılar ve jeofiziksel teşhisler muhtemelen onları daha yükseklerdeki sitelerin yakınlarında alanlara lokalize etmekte. Bir diğer ihtimal de yerleşimlerin alçak bölgelerde yoğun mevsimsel yerleşkelerde az nufüs yerleşiminin dışında mevsimsel etkinliklerin merkezle olan bağları kesmemesi gibi etkenler de söz konusu olabilir (Örnek, bakınız Giovanoli 2004: 28, Abb.). Bir dağlık bölge yerleşim modeli belirleyebilmek için başka faktörleride dikkate almak gerekir. Örneğin, farklı yükseltilerdeki yerleşkelerde kemik spektrumunun mevsimsel değişimi ve tarım teraslarıyla kaplı hükümranlık alanları bir diğeri olabilir. GIS analizleri bir test alanında Alanik kaleler ve teraslar arasında daha yüksek bir korelasyon gösterdi (Korobov 2004), İndustriya (Fig 13/9) çevresindeki yerleşimlerin teraslarından alınan numuneler Alanik döneme ve Kuban dönemine denk gelmektedir (Korobov 2005). Belkide 1500 m den daha yükseksekteki mevsimsel yerleşim alanları alanları araştırılmalı, tarım kültürü yapılmış olabilir?



Fig.19 - Fortified settlement
Bourgustanskie
Gory 1. 
A= aerial photo;
 B= view to S;
C= ceramic found on the surface

 .

Kislovodsk havzasında bir sonraki arkeolojik döneme 'Sarmat Dönemi' ait bulunan kalıntılar dağlık Kafkas halklarıyla Avrasya steplerinin Sarmat kabileleri arasında uzun zamana yayılmış ve derinlikli bir ilişki olduğunu işaret etmektedir. Buna rağmen Kislovodsk yakınlarında ki antik bulgularda Erken Sarmat dönemine (MÖ 4th - 2nd yy) ait sitelerin bulunmaması ilginç bir durumdur. Kislovodsk havzasındaki bazı sitelerdeki mezarlardan elde edilen verilere (Fig. 18/1) göre, malzemenin büyük bir kısmı MÖ 2. yy sonları ile MS 4.yy aralığındaki döneme aittir. Öyleyse Kislovodsk havzasında ki yerleşimlerde Kuban Kültürünün son tarihlendirilebilir sitesi ve ilk Sarmat dönemi kalıntısı arasındaki zaman boşluğu 1 veya 2 yüzyıl olmalı. Sarmat dönemine ait bazı mezarlar önceki ve izleyen arkeolojik dönemlere ait mezarlıklar kapsamında incelendi (Zamkovyj, Klin Yar 3, Machty), bunları bazıları sadece bu döneme ait olarak tarihlendirilenler ayrı bir bölüm oluşturdu (Podkumskij 1 and 2, Aeroflot, Teatraljnyj) (Afanas’ev et al. 2004, Nr. 26, 55, 57, 158, 159, 258, 797). Mezarlıklardan elde edilen gömülerin tarihlendirilmesinde pek çok sorun olduğu halde kale ve yerleşimlerden elde edilen seramik kalıntılar çok az araştırılmış. Bu sitelerin bazıları içgüdüsel olarak tarihlendirildi, dolaysıyla (Fig. 18) dağılımları Sarmat Dönemi yerleşim bölgesindeki gerçek dağılımı göstermiyor olabilir. 2004 de hava fotografı ile (Fig. 19A-B) (Korobov 2005) belirlenen Borgoustanskie Gory 1 kalesi teredütsüz bir şekilde MS 2. - 4. yy'a (Fig. 19C) yani erken Sarmat dönemine ait olduğu söylenebilen belirlenmiş tek yapıdır. Diğer Kislovodsk siteleri erken Orta Çağ seramik malzemeler içermektedir. Borgoustanskie Gory 1Kalesinin Borgustan sırasının merkezine yerleştirilmiş olması dikkat çekici bir özelliktir. Bu yerleşim Kuzey Kafkas stepleriyle Kislovodsk havzası dağ etekleri arasındaki sınırı oluşturmaktadır. Bu da MS 2. - 4. yy larda Hun istilasından önce Dev Kafkas stepleri egemenlik alanını kaplayan Alanik kalelerle yakından ilişkilidir (Arzhantseva et al. 2000: fig. 1).


Fig. 20 - Early Alanic period (5th-8th Cents. AD).
1= settlement and stronghold Rim-Gora;
2= settlement and stronghold Gorny Ėcho.
Sarmat dönemi yerleşimin diğer bir karakteristik özelliği sitelerin havzanın merkezindeki dağılım şeklidir. Oluşan bu görünüme Kislovodsk şehri egemenlik alanında yapılan kurtarma kazılarından elde edilen verilerin muhtemelen büyük etkisi olmuştur. Fakat önceki (Kuban) ve onu izleyen (Alanik) mezarlıklar daha büyük bir alan kaplamaktadır. O halde merkezde Sarmat sitelerinin bu kadar yoğun olması İranik kabilelerin önce Sarmat daha sonra da Alanlar şeklinde yapılandığını yansıtıyor olabilir.

Kislovodsk havzasında Erken Alanik dönem (MS 4. - 8. yy) daha çok arkeolojik izler bırakmıştır. Siteler maksimum sayıya bu çağda ulaşmıştır (Fig. 20). Genel olarak catacomb mezarlardan çıkarılan materyaller (Fig. 21) MS 5. yy ın ikinci yarısı ile 8. yy ın ilk yarısına düşen zaman aralığına tekabül etmektedir. Biraz öncesine veya sonrasına tekabül eden az sayıda mezar da bulunmuştur ancak bu genel bir eğilim oluşturmamaktadır.


Fig. 21 - Typical catacomb burial from
Mokraja Balka 1,
 excavated by A.P. Runič in 1975.
 (after Afanas’ev/Runič 2001: 229, figs 154-155).
Orta Çağ yazılı kaynaklarından Ash-Tigors a göre temel olarak Erken Orta Çağ evrelerinde Kislovodsk havzasında Alanik bir nüfusun yerleşik olduğu söylenebilir (Zuckerman 2000). Daha erken safhalardaki catacomb höyükleri genellikle bu alanik kabilelere atf edilmektedir. Fakat MS 8. yy ın ikinci yarısında bu usuldeki höyükler yok olur ve yerini taş nişli yeni mezarlık tipi görünür. Anlaşılan bunlar dağılımı Chasaut ve Eshkakon vadilerinden, en erken komplekslerin MS 6.yy ikinci yarına uzanan Kislovodsk un 20 km güneybatısından başlar (Afanas’ev et al. 2004: 53). Mezar geleneğindeki değişime yani taşlı nişlere gömme geleneğinin başlamasının başka bir kültürün veya başka bir toplumun varlığını muhtemel kılmakta bu durumdada Bulgarların antik Turcic kabileri veya Chazarlar (Kouznetsov & Lebedin­sky 1997: 72). söz konusudur. Bu izah şeklini kabul ediyorsak, mezarlardaki değişimin nüfusun en azından bir kısmının değiştiğinin göstergesi olduğunu söyleyebiliriz.


MS 8. yy da Alanların bazıları veya Kislovodsk havzası ve diğer kafkasya alanları hep birlikte Hazar Kağanlığı sınırında Orta Don havzasına taşındılar (loc. Cit.: 72). Öyle anlaşılıyorki Kislovodsk havzasından gelenler yeni bir topluluk oluşturuldu. Çünkü Catacomb höyüklerinin karşılaştırmalı analizi gösterdiki sadece Orta Don bölgesinde Saltovo/Maïaki kültürüne ait mezarlıklardan elde edilen verilerle Kislovodsk havzasındaki Catacomblar, yerde giriş çemberinin altında özel oyuklar gibi karakteristik benzerlik taşıdığı görülmüştür (Korobov 2003a: 98-99).


Fig. 22 - Metal finds of Early Alanic period from
the stronghold of Mosejkin Mys 1 (2, 6, 11, 12)
 and the settlement of Mosejkin Mys 3
 (1, 3-5, 7-10, 13-17) (after Korobov 2001:
fig. 48-50). 1-5, 8-10= iron arrow heads;
 6= iron ring; 7= iron awl; 11-12= iron knifes;
13-16= iron belt buckles; 17= silver belt fitting.
Yerleşimlerin perspektifi açısından bu dönemin bulguları çok daha karmaşıktır. Yukarda da vurgulandığı gibi Erken Orta Çağ bulgularının güvenilir bir kronolojisi yoktur, Alanik kaleler ve açık yerleşim alanlarında da durum farklı değildir. Kuban döneminde de olduğu gibi kabristan ve kalelerin iç içe olduğu önemli sayıda yer bulunmaktadır, fakat bunlar şehirlerin egemenlik alanlarında ve çok yakın çevresinde yoğunlaşmıştır. Kuban döneminde modern Kislovodsk'ın dışındaki catacomb kabristanlaarına benzer durum,-muhtemelen bina açısından yapılaşmanın daha az olması nedeniyle - nadir olarak görülmektedir. Fakat genelde görülen kale ve kabristanların birlekteliğidir, bulanan malzemede MS 5. yy – 8. yy dönemine tarihlendirilmektedir. Bir sonraki dönemde seramik geneğinin dramatik şekilde değişmesi, Alanik sitelerde yüzeye yakın kısımlarından çıkarılanların arasında metallerin hiçde az olmaması bu tarihi doğrular niteliktedir (Fig. 22).


Erken Orta Çağa ait 125 kaleyi üç guruba ayırmak mümkün. İlk gurup kanyona benzer vadilerin 700m – 1530m arasında değişen yükseltilerinde, genellikle platoların burunlarına konumlanan105 tanesini kapsar. Kanyona benzer dik ve yüksek yamaçlarla çevrili, doğal savunma sağlayan vadiler bazende yapay taş duvarlarla takviye edilerek savunma özelliği arttırılmıştır (Fig. 23A). Bu tarzda güçlendirilen yerleşimlerin boyutları küçük olup genellikle 0,5 ha aşmaz.

Kanyon boyunca bu sitelerin yüzey kısımlarında mimari yapı taşları, çok miktarda seramik fragmanlar hatta metal objeler bulundu. Yapılan test kazılarında korumasız seramik parçalar ve hayvan kemikleri bulundu. Kemiklerin ilk analizleri ve tahıl mevcudiyeti bölge yerleşimcilerinin karma tarıma dayalı bir yaşam sürdükleri sonucunu çıkarmamıza olanak verir. Bu yerleşim alanlarının çoğu yaaşam terasları zonunun 1400 m nin altındaki yükseltilerdedir. Bu da bize ilk Alanik kale yerleşimlerinin bir büyük aile veya birkaç küçük aileden oluşan az nufuslu bir popülasyonun yaşam alanı olduğunu göstermektedir.


Fig. 23-Types of Alanic fortified settlements.
 A= type 1, stronghold Zubčichinskoe 1,
view to N; B= type 2, hillfort Rim-Gora, view to
SSE.
İkinci tür yerleşim kaleleri kumtaşı kalıntılarının tepesine yerleştirilmiştir. Kislovodsk havzasında bu türde sadece dört kale mevcuttur ve büyüklükleri, etraflarındaki mezarlıklar açısından olağanüstüdür. Bunlar 1- 10 ha arasında değişen geniş yerleşimler olup yükseltileride 800 – 1000 m aralığında ve kıyaslamalı düşünüldüğünde alçak sayılabilecek niteliktedir; kalenin sınırları ve taş mimari yüzeyde görülebilir durumdadır. Mezar ve mezar gurupları içeren büyük kabristanlarda gelenek olduğu üzre yüksek tabakadan kişilerle ilişkilendirilmektedir. Bunlardan iki tanesi merkezi konumlarda görülmektedir. Biri Gorny Echo Erken Alanik dönem Kislovodsk havzasının merkezinde diğeri de Rim – Gora batı yakasında Geç Alanik döneme aittir (Fig. 23 B).


Üçünçü gurubu taş güçlendirmesi olmayan fakat genellikle küçük hendekler şeklinde arazide yapay değişiklikler yapılmış yerleşim kaleleri oluşturmaktadır. 900 – 1300 m de tepelere yerleştirilmiş küçük hisarlar gibidirler. Çoğu – 16 tanenin 10 nu – 2000 – 2004 kazı sezonunda Borgustan yamaçlarında kazılarda bulunmuştur. Taş güçlendirmesi veya taş mimarinin olmayışıyla birlikte mükemmel görüş alanının olması nedeniyle gözlem kulesi olarak düşünülen 0,3 – 0,5 ha lık bu küçük sitelerin bir kaçı yüzeyde bulunmuştur. Bu yorumu kanıtlamak için 2004 de GIS görüş alanı analizi yapılmıştır. Erken Orta Çağ sinyal


Fig. 24 - Types of Alanic fortified
 settlements. A= watchtower
Borgoustanskoe 9, view to N,
 experiment on the transportation
 of smoke signal; B= view to W from
 watchtower Borgoustanskoe 9
to other watchtowers situated
 on the Borgoustanskij Range.
sisteminin ilk sanal kurgulaması, doğudan ilerleyen düşmanın bilgisinin bütün Alanik kalelere ulaşması için kabaca 10 sinyal noktasının bulunmasının zorunlu olduğunu göstermişdir. Batıdan gelen düşman içinse iletişim hattında 5 posta noktasının olması yeterli olmaktadır. 2004 kazı döneminde bu yapıyı kanıtlamak için duman ve farazi dört duman kulesinin kullanıldığı bir deney gerçekleştirdik (Fig. 24A,B). Sinyaller yaklaşık 4- 9 km uzaklıktan görülebilmektedir. Deneyin kapsadığı alan 18 km uzunluğunda ve bizim hesabımıza göre bilginin merkezden doğudaki Borgustan a ulaşması 15 dakika almaktadır. Bunun anlamı Erken Orta Çağ Kislovodsk nüfusunun en az yarısının bu sinyali görebildiğidir.



Alanik sitelerin bir diğer türü de açık yerleşim siteleridir. Bunlar genelde güçlendirilmiş kalelere yakın yamaçlarda kurulmuştur. İşlevleri konusunda bir karar vermek çok zor. Yaşam siteleri ve tarımsal alan özellikleri göstermektedir.

Yerleşim alanlarının ilk analizi Alanik Dönem de yüksek düzeyde bir devlet yapılanması olduğunu göstermektedir. Çok sayıda küçük yerleşim alanı nüfusun dağınık bir yapısı olduğunu ancak havzanın alçak kısımlarında bir veya birkaç güç merkezinin olduğunu göstermektedir.


Erken ve Geç Alanik Dönemler arasındaki boşluğu taş nişleri olan kabristanlar doldurmaktadır. Muhtemelen MS 10. yy da yansımaları yansımaları Birkaç mezarlıkta yeniden inşa edilen catacomb höyüklerinde görülen, yeni bir Alanik kabile dalgası Kislovodsk vadisine döndü (Fig. 25). Egemenlik bölgesinde önceki Alanik dönemlerden farklı olarak MS 10. -12. yy larda yerleşim yoğunluğunun – Rim – Gora, Mebelnaja Fabrika, Kolco – Gora – gibi Birkaç bölgede görülmesi önemli bir farklılıktır. Buralarda çok sayıda catacomb mezarlıkların yanında, güçlendirilmiş yerler ve büyük yerleşimler bulunmuştur (Fig. 26). Bütün sitelerin Podkumak ana nehir vadisin de, diğer bir deyişle Kislovodsk havzasında tam iletişim hattının üzerinde olması oldukca dikkat çekicidir. Yerleşim alanlarının yoğunluğu Alanik istilanın yeni bir dönemini – Alanya Devletinin oluşum dönemi (Kouznetsov & Lebedinsky 1997: 79-80) - işaret etmektedir.
Fig. 25 - Typical Alanic catacomb burial of
10th-12th Cents. AD, excavated by A.P.
Runič in 1972 (Runič 1972, fig. 9).


MS 13.yy da Moğalların istilası Alanik toplumun gelişimini sonlandırdı ve onların bütün izlerini Kislovodsk havzasından sildi. Sonraları 14-17 yy larda bölge neredeyse boş alana dönüştü, o tarihlere denk düşen sadece birkaç Kabardey höyük mezarı bulundu. Bu durum Rusyanın istila
sıyla 1803 de Kislovodsk kalesinin dikilmesine kadar devam etti. Bu döneme ait olduğu tahmin edilen fakat kesinlik kazanmayan bazı kır konaklama yerleri Alikonovka, Berezovaj ve Kabardinka nehirlerinin yukarı bölgelerinde bulundu. Muhtemelen bunlar 18./19. yy lara veya 20.yy lın başlarında mevsimlik Karaçay çobanlar tarafından inşa edildi.